Bölüm 29: "Dîlhun"

786 23 41
                                    


Dîlhun
Kelime Anlamı

İçi kan ağlayan, çok kederli, çok üzüntülü.

Bölüm Şarkıları: 

AnnenMayKantereit x Parcels - Can't Get You out of My Head

Kuan – Hacel Obası

Levent YÜKSEL - Kadınım

❄❄

Belki bir yangındı aklımdaki, belki de sağanak bir yağmur. Kül mü yağıyordu gökten, yaş mı köz oluyordu yanağımı ıslatan bilmem. Ama bir sızı vardı… Bak şurada, nefes aldırmayan nefesimde… İçtiğim de su değildi zaten ziftti, kandı dişlerimin ayrık olduğu yerden damağımı ıslatan. Belki dumandı bu saçlarımı oynatan belki de yeldi onları kafamın derisinden söken. 

Bakıyordum ama görmüyordum. Bir perde inmişti gözlerime veyahut gözlerimin önünde olan o hakikat perdesi açılmıştı sonuna kadar ki kanımca bu yüzden körlüğüm nüksetmişti yeniden. Körlüğümün başladığı yerden duyularım devreye giriyordu ve hayat sahnemin son perdesi açılırken Azrail’in seyirci olarak oturduğu koltuğum karşısında eller sarıyordu bedenimi. Ruhum bir elli sekiz katlı bir binanın cam pervazında aşağıya bakarken, damarlarımın içinde kan değil adrenalin cirit atıyordu. Zihnim allak bullak, ellerim fırçayı tutmayı unutan bir ressamın elleri gibi beceriksizce bileklerimde asılı duruyordu. Ruhum içinde bulunduğu duygudan kurtulmak adına bu hissi kusmak için beni parçalıyordu ve ben parçalanarak yirmi üç bin parçaya elli sekiz saniyede ayrılıyordum.

Parçalanarak ölmek kadar daha vahşice bir şey var mı hayatta? 

Kendini parçalayarak yok olmak kadar dehşet bir tanım yok lügatta… 

Kaçmak istiyordum. Ama nereye kaçarım, kaçsam nereye saklanırım? Harun’un şeytanı yuva yapmışken şeytanımın saçlarını kendine nasıl sakınırım ki kendimi ondan? 

Yanmış et kokusu havayı doldurmuştu. Ya da ben öyle sanıyordum ve bu sanrı midemi kör düğümlerle bağlamaktan başka bir şey yapmıyordu. Yanıma saçlarından sürüklenerek getirilen şeytanımın her defasında kendi zebanisinden kaçarak eve doğru koşmasını ve nefesiyle alevleri söndürmeye çalışırken bir yandan da yerden avuçladığı toprakları ateş sarmış eve atmasını tekrara alınmış bir video gibi izliyordum. Her defasında saçları kafasından koparak yanıma savrulan bedenini kaldırıp eve doğru koşuyordu. Koşamadığı yerlerde üzerinde bulunan böceklerine emir veriyordu. O da yetmiyordu yerdeki kopan saçlarına durduğu yerden nefesini verip ateşin üzerine savuruyordu. 

O kadar ki kollarını her defasında sivri dişleriyle koparıp çivi gibi sivri tabanlarıyla ezen zebanisiyle inatlaşarak Savaş’ın ruhu gidik bedeni için savaşıyordu. Onun gibi olamadığım için kırk kemiğimi kırk farklı giyotinin ağzına koyup ortadan ikiye ayırma dürtüsüyle yanıyordum. 

Hareket edemiyordum zira kısmi felç inmişti sanki ayaklarıma, kollarıma. Bağıramıyordum çünkü kocaman bir yumruyu bırakmıştı birisi boğazıma. Neydi bu dehşetkıran şeyi bana ve şeytanıma reva gören şey? Hangi günahıma tövbe edersem kalkar üzerimde olan belanın örtüsü?

Çığlık atmak, içimdeki hissiyatın ses tellerimde havai fişek gibi patlamasıyla mümkün olan bir şeydi bunu biliyorum. Çocukluğumdan genç kızlığıma kadar olan dönemde bunun üzerinde cilt cilt kitaplara konu olacak deneyimlerim olmuştu fakat bu onların hepsine ters olan, karşı duran bir şeydi. Şeytanın Rabbın önünde isyan etmesi ile oluşan dehşetti sanki. 

Ben bir kıvılcım olsaydım var ya, kesin ateşimin saçlarına düşen ak olurdum. Şayet bir ayaklanma olsaydım, ismimi taşıyan isyanda sonum kanlı olurdu, başarısız olurdu. Kendi yaptığı bombayı meydan yerinde patlatmak üzere koşan bir militanın son anda pişman olup bombanın sayacını durdurmak istemesi fakat sonra bunun kendine verilmiş geri dönülemez bir ölüm emri olduğu için sayacın durdurma düğmesi olmadığını fark etmesiyle çarpıldığı anları yaşamasına denk düşerdi şu son bir saat içinde yaşadığım anların tümü. 

23.58Where stories live. Discover now