-3-

32K 1.6K 187
                                    


-Evlen Elif'le-
Kahvede de tadı tuzu yoktu Mert Ayaz'ın . Her oyunu bırakmaya yeltendiğinde arkadaşları zorla oturttular ,bir bir ısrarla!
Kahveci Faysal tezgahın arkasından gençlerin masasına her göz atışında Mert Ayaz'ın moralsiz olması gözünden kaçmadı.
Severdi Faysal Mert Ayaz'ı . Boşalan bardakları yıkama işi bitince ellerini civide asılı havluya  silip,  bakır cezveyi ocağa sürdü. Tamda Mert Ayaz'ın sevdiği gibi sade bir kahve pişirip,  fincanın yanına koyduğu lokum ile gençlerin masasına yaklaştı.

"Rast gele gençler "

"Rast gelecek de Faysal ağabey,  bu Mert Ayaz mız mız çocuk gibi davranmasa!"

" Dokunmayın Mert yiğidime! Keyfi yoktur..."deyip elindeki fincanı Mert Ayaz'ın önüne koydu." Benden "

"Sağ ol ağabey,  buyur otur "

Faysal kahvenin içine bir göz gezdirdi. Fazla kalabalık değildi kahve. Birşey lazım olursa çırak yetiştirdi her birşeye. Bu düşünceyle boşta duran bir sandalye çekti gençlerin masasına.

"Eee ... anlat bakalım neye canın sıkkın Mektepli? "
Kahveci Faysal 'Mektepli ' derdi  Mert Ayaz'a . Onun düşüncesince okumuş büyük adam olmuş,  hala eğitimle uğraştığı içindi bu lakap. Faysal'dan başkası 'Mektepli ' diyemezdi  Mert Ayaz'a .

"Rüveyda Teyze , emekli kaymakam Ekrem Bey'in kızı ile evlenmesini istemiş "

Ters ters baktı Engin'e Mert Ayaz. Üzerine vazife mi ? dercesine...

"Eee ne var bunda aslanım? Herkez evlenip barklanıyor. Üzme ananı, bir bildiği vardır Rüveyda bacımın" deyip iki kez Mert Ayaz'ın omzuna vurup masadan kalktı.
Kalkarken de çırağı Osman'a seslendi,  "Oğlum Osman "

"Buyur usta?"

Başıyla Mert Ayaz'ların masayı işaret edip,
"Gençlerin çaylarını tazele"

.....

Bir çeyrek saat sonunda Mert Ayaz hiç bir itirazı umursamadan kalktı masadan. Sandalyenin başına asılı ceketini alıp kapıdan çıktı.
Haklıydı Faysal!
O ki annesi el kızları yüzünden üzülmesin diye tüm evlilik yollarını tıkarken , hiç annesinin üzüleceği aklına gelmemişti!

Elleri cebinde aklında annesinin o nurani yüzü,  karmakarışık düşünceler ile yürüdü sokağın başına kadar.
Evin önüne geldiğinde salonun penceresinden hafif sızan ışığa baktı,  demir kapının önünde bir süre.
Anlaşılan annesi yine onu bekliyordu. Tam bekliyor denemezdi. Beklerken Rüveyda Hanım oturduğu koltukda uyuya kalırdı , Mert Ayaz'da annesini kucağına alır yatak odasına taşırdı.
Kucağındayken uyanıverirdi Rüveyda Hanım ama Mert Ayaz annesini yatağına yatırmadan  kulağından indirmezdi .

"Her gün beni taşımak zorunda değilsin a oğlum!  Kolların ağrır indir beni " dediği vakit,  "Sen de vakti zamanında az kucağında taşımadın beni canım anam "derdi.

Anahtarı ile ses çıkarmamaya cabalayarak kapıyı açtı. Sessiz adımlarla girdi içeri. Televizyonun kısık sesinden başka bir ses yoktu.  Ceketini askıya asıp, salona geçti. Hiç değişmeyen alışık olduğu bu sevimli manzaraya bakıp bir iç çekti.
Yaşlılık insanı çocuklaştırır derlerdi de inanmazdı Mert Ayaz.

Ne de masum uyuyordu annesi!  Uyandırmamaya çalışarak annesinin başının altından geçirdi kollarını. Tam bu esnada Rüveyda Hanım uyanıverdi.

"Yine uyuyakalmışım! İhtiyarladım galiba ?" Yarı uykulu bir şekilde oğluna bakıyordu Rüveyda Hanım.

Gülümsedi Mert Ayaz,  "Sen mi ihtiyarladın ? Güldürme beni "

Hovarda  ✔   RaflardaOnde as histórias ganham vida. Descobre agora