~27~

19.1K 1.2K 58
                                    

Rüveyda Hanım, oğlunun aklından ne geçtiğini anlayamıyordu. Elif'in yokluğunun ilk saniyesinde nasılda yıkılmıştı! Hırsla yatak örtüsünü,  yatağında otururken , bir sinir harbi sonucu fırlatıp yere atan oğluna baktı.
Bu kadar Elif için kendini heba ederken niçin gitmesine izin vermişti ki ?
Onun kalması için neden çaba harcamamıştı?
Sorsa söyler miydi? Hiç zannetmiyordu.

Kalktı oturduğu yatağından Mert Ayaz. Büyük adımlarla kapıdan çıktı gitti. Şaşkınlıkla oğlunun peşinden bakakaldı Rüveyda Hanım. 

"Mert Ayaz  ! Mert Ayaz nereye gideyisun?"

Annesinin peşi sıra koşup gelmesini bile beklemedi. Açtı demir kapıyı, atladı arabasına bilmeden, nereye gideceğini planlamadan çıktı yola.

Bir insan bile bile kendi boynuna yağlı ilmek geçirir miydi?
Elif'in tek kelime dahi etmeden hayatından çekip gideceği zerre aklının ucuna gelmemişti.
Boğuluyor,  nefes alamıyordu adeta!
Amansızca dolaştı sokaklarda. ..
Gecenin ilerleyen saatlerinde kendini Ekrem Bey'in konağının kapısında buldu. Kaldırdı başını baktı konağın pencerelerine, tek bir ışık dahi yoktu.

İndi arabadan sessiz adımlarla konağın bahçe kapısından atladı, girdi içeri.
Sahi buraya niçin gelmişti ?
Elleri ile yıktığı harabeye bizzat kendi gözleri ile görmek için miydi buraya kadar gelişi ?

Koskocaman bahçede bir sağa bir sola dolandı durdu , bir zamanlar sarı kanaryasının dolaştığı bilinci ile. Aklıselim düşünemiyor du Elif onun için ne derece kıymetli olduğunu kaybettiği ilk dakikalarda anlamış lakin gitmesini engellemediği için artık çok geç olduğunun bilincindeydi .

Bahçeden konağa doğru ilerledi. Gecenin sessizliği ile bir bütün olarak konağın duvarlarına sinerek ,konağın duvarının dibindeki kiraz ağacına yaklaştı.
Kaldırdı başını konağın üst katlarına kadar uzanan dallarına takılı kaldı gözleri. Ani bir fikir ile kiraz ağacına tırmanmaya başladı.
Eğer düşündüğü gibi olursa , ağaçtan konağın penceresine , oradanda ikinci katta olacaktı.
Yaprakların hışırtısı ve kuru dalların çatırdısı yüzünden yavaşça yılan misali kiraz ağacının dallarından pencereye yanaştı. Şansına pencere açıktı. Başını içeri uzatıp içerinin sessizliğini dinledi bir süre. 
Sağ bacağını, pencereden içeri
geçirdi. Dikkatli bir şekilde sol bacağını da içeri sokup, pencerenin kenarında bir süre soluklandı.

Konağın içerisinden ses seda gelmiyordu . Bir süre daha öylece içeriyi dinleyip, iki ayağının üzerine sessizce hoplayıp zemine ayak bastı.

Şu an bir hırsızdan farksızdı. Kayınpederinin evine izinsiz adi bir hırsız girdi ve kendi evindeymiş gibi rahat bir şekilde konağın içinde duruyordu.  Biri çıksa hırsız var diye bağırsa ve yada kafasına sert bir cisimle vursa, yaşayacağı varsayımlardan zerre korkusu yoktu. Kararlı bir şekilde sessiz olmaya özen göstererek en yakınında ki kapıdan içeri süzüldü , umduğunun aksine oda boştu. Yine sessiz olmaya özen göstererek odanın dışarısını dinledi. Bir tehlike sezmeyince çıktı odadan.
Sağ taraftaki koridora yönelip diğer odalara bakmaya başladı.
Her oda birbirinden farklı olarak döşenip, düzenlenmişti.

Koskoca konakta karısının odasını bulamıyordu. Bu defa geldiği yönün tersine yürüdü. Sola döndü karşısına ilk çıkan odaya girdi. Bu oda diğerlerinin aksine doluydu. Başını kapıdan içeri uzattı.

"Şansıma tüküreyim ! " dedi. Kaynanası ve kayın pederinin odasına girmişti. Gerisin geri çıkıp, diğer odaları dolaştı.

"Ulan ne büyük bir konakmış ara ara iflahım kesildi, neresi ki bu kadının odası. Hırsız gibi gizli saklı, sen gel konaktan içeri gir, bir karının odasını bulama ! " söylene söylene bakmadığı sonuncu odanın önüne geldi.

Hovarda  ✔   RaflardaWhere stories live. Discover now