4- Garip Rüyalar, Beyonce ve Kedi Maması.

16.8K 2K 535
                                    

Yorum yaparsanız sevinirim, sürekli söylemem belki de antipatik geliyordur size ama bu güzel yorumlar insanı gerçekten mutlu ediyor.

İyi okumalar!

"Hayır, onunla sadece parası için evlendiğimi nasıl düşünürsün?" Beyonce ayağındaki yüksek topuklu çizmelerinden birisini çıkarıp eline aldı. "Jeongguk'a 17 yaşımdan beri aşığım-Hey! O koca kafalı bebek de kim?" Madonna'nın dikkatini dağıtıp elinde tutmaya devam ettiği çizmenin topuğunu onun diz kapağına geçirmişti. Hayretler içerisinde onun bu hareketini izlerken gülümseyerek bana yaklaştı ve uzun kıvırcık saçlarını salındırarak yanıma ulaştı.

"Seni seviyorum, Jeongguk." Gözlerim mutlulukla dolmuştu. Beyonce gerçekten bana mı aşıktı? Ağlamak istiyordum. Beni aşırı zengin gösteren sahte kürkümün yakasıyla oynamaya başladı ve siyah gözlüğümü çıkarıp dünyamı aydınlattı. Zevkten ağlayacaktım. Küçüklük aşkım bana aşıktı. Beyonce bana aşıktı. Gözlerimden yaşlar süzülürken kırmızı ruj sürdüğü dudaklarını bana uzatmaya başladı. Dudaklarıma kapanmak üzereydi, utanıyordum ama çok heyecanlanmışt-

"Jeongguk!" İrkilerek gözlerimi araladığımda aniden yatakta doğrulmuştum ve başımdan aşağı kaynar sular boşalmıştı sanki. Hepsi bir rüya mıydı? Beyonce bana hiçbir zaman aşık olmamıştı. Daha öpüşememiştik bile! Tanrım, çok güzeldi. Rüyam çok güzeldi. Sanırım gerçekten ağlamaya başlamıştım şimdi...

Esnemeye başladığımda kapıma deli gibi vuran kişinin Taehyung olduğunı anlamıştım. Çok-Çok kızgındım. Beyonce'la yaşamak üzere olduğum öpücüğün katiliydi. Onu dövecektim. Ama çok uzundu!

Gözlerimi yavaşça aralayabildiğim zaman ilk kez böylesine sinirli hissetmeme rağmen uyuşuk hareket ediyordum. Şiş gözlerimi sadece birazcık aralayıp kapı kolunu aşağı çektim. Her zamanki dağınık kahverengi saçları ve siyah eşofmanıyla karşımda dikiliyordu. Gözleri her an kapanabilirdi ama kaşları onun da en az benim kadar öfkeli olduğunu gösteriyordu.

"Bak," dedi, dişlerini sıktığını anlamış ve kaşlarım havalanmıştı. Neyin siniriydi bu şimdi? Ben daha sinirli olmalıydım, tamam mı? Küçüklük aşkımla öpüşecektik.

"Sabahın köründe uyandırılmam yetmiyormuş gibi iki saattir kapına vurup duruyorum ve oldukça sinirliyim, Jeongguk." Ben umursamazca ağzımı şapırdattığımda sinir olmuş gibi inlemiş ve elinde tuttuğu koca poşeti havaya kaldırmıştı. İğrenç koku burnuma dolarken kısıkça küfrettim, "Bu ne be?"

"Sevgili ev sahibimizin hazırladığı özel kedi maması karışımı elbette!" Sesi yükseldiğinde ürküp yerimde zıplamama engel olamamıştım. Bir anda ne diye bağırıyordu? Yüksek sesten korkardım. Gözleri yavaşça kırpışırken "Ah," diye söylemiş ve biraz duraksayıp elindeki ağır poşeti sallandırırken yumuşayan kaşlarıyla yeniden bana dönmüştü.

"Özür dilerim." Dediğinde şaşkınlıktan dudaklarım aralanmıştı. Tamam, çok kaba biri değildi ama-Gayet de kabaydı! Ve benim gözlerim kapanıyordu ama o devam etti, "Bağırmak istememiştim. Çok uykum var ve o yüzden huysuz davranıyorum, tamam mı? Affedersin." Yumuşamama engel olamazken az daha gülümsüyordum. Ellerim saçlarıma çıkarken onun yeni uyanmasına rağmen böyle güzel görünmesine üzülmüştüm. Bu haksızlıktı! Ben kim bilir hangi balığa benziyordum şimdi.

"Peki," dudaklarımı ıslattım ve kapının koluyla oynamaya başladım. O doğrudan gözlerime bakıyorken ben bakışlarımı kaçırmamak için zor direniyordum "Benden ne istiyorsun o zaman?" Derin bir nefes aldı ve gözleriyle elindeki pis kokulu şeyi işaret etti.

"Beraber gideceğiz." İki parmağımla burnumu sıkıştırıp kötü kokuyu almamı engellemeye çalışırken aynı zamanda konuşmaya başladığımda gülümsediğini gördüm. Komiktim sanırım.

"Tamam beni bekle," dedim daha fazla itiraz etmek istemiyordum. Bunun için fazla uykuluydum. "Çişimi-Tuvaletimi yapmamı ve üstümü değiştirmemi bekle." Kafasını sallayıp beni onaylarken halâ gülümsüyordu. "Tamam, çişini-Tuvaletini yap ve üzerini giyin." dedi. Utandığımı hissettim ama göz devirdim. Of!

Kapıyı kapatacağım sıra halâ dişlerini görünüyordu. Tanrım! "O zaman," dememi durduramadım. Kendi kendine çıkmıştı sanki ağzımdan. "İçeri geç. Beni beklerken yani, her neyse." İçeri girip onun da girebilmesi için kapıyı açık bıraktım. Kıkırtısını duyduğumda dudaklarım kıvrılmıştı. Odama geçip kapıyı kapattım.

"Of!"

**
Ellerim cebimde yürümeye devam ederken bana çok yakın duruyordu ve onun yüzünden omuzlarımız birbirine çarpıyordu. Birazcık uzaklaşmama engel olamadığımda yine dibime girdi.

"Ne yapmaya çalışıyorsun?" Sinirli söylememiştim sanki. Her zamankinden daha kısık ve uysaldı sesim. Halâ uykuluydum, bundan kaynaklıydı. Ona baktığımda omuz silktiğini gördüm, yandan yandan bana bakıyordu.

"Yakın durursak ısınırız." Gözlerimi kıstım ve ona iğrençsin der gibi bir bakış atıverdim. Alınmışa benzemiyor, aksine gülüyordu. "O bakışı atmakta haklıydın." Elindeki poşet çok büyüktü. Taşımakta zorlanıyor gibi bir hali yoktu ama incelik edesim tutmuştu sanki.

"Bir ucundan benim tutmamı ister misin?" Güler gibi bir ses çıkardı. "Gerek yok." Dedikten sonra etrafa bakınmaya başlamıştı ve ben çok üşüyordum. Burnumu çektim. Ucu buz gibiydi!

"Nerede bu kediler?" Sabırsızlıkla söylediği zaman dudaklarımı birbirine bastırmıştım. "Biraz daha yürüyeceğiz." Kafasını sallayarak onayladı. Ellerim sabit durmuyordu, hava çok- çok soğuktu gerçekten.

"Şey," dedi kedilerin toplaştığı yere yaklaştığımızda "Bunun kediler için iyi olduğuna eminiz, değil mi? İğrenç kokuyor." Saf endişeyle sorduğunda kıkırdamış; kaşlarını kaldırmasına neden olmuştum. Saçları uçuşup duruyor, büyük ellerini de yürürken sallıyordu.

"Endişelenme-Yani, o hep kedileri besler. Sağlıklı olduğuna emin olmadığı şeyi de yemelerine izin vermez. Hem anlattığına göre ilk kocası veterinermiş. Bana ondan çok şey öğrendiğini söylemişti-Sahi, ne çok hatırası var bu kadının!" Kendi söylediklerime hayret ederken onun da en az benim kadar şaşkın olduğunu okudum yüz ifadesinden. Sadece 15 saniye içinde tüm bunları hızlı hızlı anlatmış olmamın sebebi neydi? Saçmalayıp durmaktan çok sıkılmıştım, hep kendimi sıkmak zorunda kalıyordum. Isınan yanaklarımı gizlemek için kafamı eğerek yürümeye devam ettiğimde sessiz kalması beni germişti.

Sonunda bir sürü kediciğin bir arada olduğu eski belediye parkına vardığımızda elindeki poşeti bir şey söylemeden kendime çektim. Tepkisizce dururken burnumu kırıştırmış ve poşetteki mamayı yere boşaltırken "Pisi pisi!" diyerek kedileri çağırmaya çalışmıştım. Pisi pisiler yiyeceğe akın ederlerken birkaçının tüylerine dokunmam kendiliğinden gerçekleşiyordu. Gülümserken bakışlarım Taehyung'a döndü. Yere eğdiği kafası yüzünü gizlese de gülümsediğini çenesinden anlamıştım. Elimi tırmalayan kediye yalandan kızmaya başladım.

"Pis pisi pisisin sen! Pis!" Kendi kendime gülerken kedi poposunu dönüp gitmişti. Ah, hayat buydu işte. Resmen kendime orta parmak falan çekilmiş gibi hissediyordum.

Kazağımın kollarını çizilen elim üzerine kadar çekip ayağa kalktım. Taehyung dalmış gibiydi. Gözleri yere sabitlenmişti ve-Ve sanki bu sessizliği bozarsam hata etmiş olurum diye hissetmem nedendi bilmiyordum. Neredeyse fısıldayarak adını söylediğimde beni duymadı, ya da duymazdan geldi. Üstümü temizleyip yanına gittim ve omzuna hafifçe dokunup kendimi geri çektim. Dalgın bakışları bana döndüğü zaman onu böyle düşündüren ne diye düşünmeden edememiştim. Sorarcasına baktığında sahiden daldığını anladım.

"Hadi," diye mırıldandım. "Eve dönelim."

**
Lütfen MDNDNB'ı sevin, okuduğunuz için teşekkür ediyorum hepinize. ⛄

all i wantHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin