7- Absürt Anılar, Bazı şeyler ve İnekli Yara Bandı.

13.8K 1.8K 449
                                    

Bölümde sonlara doğru geçen ufak italik kısım; teşekkür ederim, Şeyma. O ayrıntıyı söylemesem de bulacağına emindim ama olsun.

İyi okumalar!

**

"Daha fazla macera yok, Renjun." Elimdeki süsleri büyükannemden kalan antika vitrine yerleştirirken Taehyung Minhee'nin manevi torunu Renjun'dan bıkmışa benziyordu. Evet, Jimin ve Renjun her sene İtalya'dan Minhee'yi ziyaret etmeye gelirlerdi ve bu Minhee'yi çok mutlu ederdi. Ama ben bazen kızıyordum çünkü Minhee misafir olduklarından dolayı hep onlarla ilgilenip duruyordu. Pis teyze!

"Ama! Ama Taehyung hyung, bir tanecik daha. Hadi!" Taehyung'un konuşmak için derince nefes aldığını duyduğum zaman Renjun'u uyarmak için dudaklarımı aralamış fakat Jimin'in Renjun'u gözleriyle susturabilme yeteneği sayesinde gerek kalmadığını anlayıp vazgeçmiştim. Bakışlarımı bir süre ikisinden çekemediğimde Renjun'un üzgün gözlerle Taehyung'a baktığını görmüştüm. Aslında, şu macera muhabetti Renjun'un heyecanlı kahkahaları yüzünden kafamı ütülese de Taehyung'u tanımama yardımcı oluyordu, bu biraz iyiydi.

"Peki-Şey, bir keresinde vurulmuştum." Gözlerimin kocaman açılmasına engel olamazken Taehyung'un bu umursamaz tonlamasına rağmen Renjun ağzını irice açmış ve hayretle, "Hadi be!" demişti. Jimin onun kafasına hafifçe vururken, "Kibar ol." Diye uyarmıştı ama ben halâ Taehyung'u izliyordum. Nasıl vurulmuştu? Serseri tiplerle mi ilgiliydi? Yoksa zaten kendisi mi serseriydi? Bakışlarının şaşkın yüz ifademe dönüp yumuşadığını gördüğümde önüme döndüm. Sahiden de, hadi be!

"Gerçek silahla mı? Bıçakla mı-Bıçakla vurulmaz ki! Hyung! Nasıl oldu? Kötü adamlarla mı savaştın? Gazi mi oldun? Kolundan mı yoksa kafandan mı? Ama o zaman ölürdün." Renjun dudaklarını büzdüğünde Taehyung eğilmiş ve onun heyecanlı sorularına karşı gülümserken saçlarını karıştırmıştı. Bize çok çabuk alıştığını düşünüyordum. Beraber yemek yiyor, saçma espriler yapıyor, tartışıyor ve kedi beslemeye gidiyorduk. İyi birisiydi.

"Renjun!" Diye bağırdı Jimin. Ben de ayaklanmış ve yatak odama taşıdığım sağlam kalmış ayıcık figürlerimi almaya gitmiştim. Seslerini halâ duyuyordum. "Benimle geliyor musun? Büyükannemin yanına gideceğim." Jimin konuşuyordu ki Renjun cevapladı, "Evet geleceğim. Pizza yapar mı ki?" Bu ne bitmek bilmeyen bir pizza aşkıydı? Zaten İtalya'dan geliyorlardı! İç çekmeme engel olamadım. Ah, güzel İtalya... Güzel pizzalar...

Kapının kapanma sesini duyduktan sonra emin olamamıştım. Taehyung da gitmiş miydi acaba? Sebepsiz yere gitmemiş olmaması için dua ederken elimdeki kutuyla oturma odasına döndüm. Halâ koltukta oturuyordu. Gözleri duvarda bir yerlere sabitlenmişti yine ve onu durmadan düşündüren bu bazı şeylerin ne olduğunu merak etmeden duramıyordum. Neydi bu bazı şeyler?

Kutuyu yere koymamla çıkan tok ses onu kendini getirdiğinde dişlerimle alt dudağımı ezmeye başlamıştım. Kahretsin! Çok merak ediyordum. Ama bu o, o, dedikocu insanların merakı gibi değildi. Belki üzüldüğü şeyi benimle paylaşırsa bu kadar düşünceli olmaz ve iyi hissederdi. İşte, böyle bir meraktı bu.

"B-bir," neden kekelediğimi kendim bile anlayamazken boğazımı temizleyip devam etmiştim. "Bir sorun mu var?" Kısık çıkan sesimle söylediğimde gülümsedi ağır ağır ve kafasını iki yana sallayıverdi. Ellerinden birisi oturduğu koltukta öylece duran yastığa kayıp üstüne çekmiş; kollarını onun üzerine yaslamıştı. Doğrudan bana bakıyordu.

"Yok," söyledi. "Bir sorun yok. Şimdi sıra nerede?" Ayağa kalktığı zaman "Uhm," mırıldandım "Belki de mutfağa geçmeliyiz. Sence?" Kafasını hızlıca sallarken, "Orayı ben kendi başıma halledebilirim sakıncası yoksa eğer. Kırık tabaklardan zarar görebilirsin." Nazikliği karşısında yumuşacık bir pamuk şekerine dönmeme az kalmıştı. Dudaklarım yavaşça aralanırken "Yok-Yani öyle olmaz." Diyerek düşüncesini reddettim. Kaşları çatılmıştı ve diliyle dudaklarını ıslatırken kediye benzediğini söyleyebilirdim, "Kendi başına yapman, şey işte-Doğru değil. Beraber?" Kafasını sallayarak bu defa o beni reddetti; "Sen çok dikkatsizsin, ben yaparım."

Bir dakika, şimdi bana incelik mi gösteriyordu yoksa hakaret mi ediyordu? Kafa karışıklığım yüzünden dudaklarım öne doğru sarkarken o yerde duran koca çöp poşetlerinden birini aldı ve minik tatlı mutfağıma gitti. Bana dikkatsiz demişti! Ama beni cam parçalarından korumak istemişti...

Boşverip yeniden yatak odama döndüğümde çekmeceyi açmış, elime aldığım şu bozuk toz temizleyici zımbırtısının başını, gövdesine geçirmeyi denemeye başlamıştım. Takmayı başardığım zaman geriye döndürmek ve oturtmak kalmıştı. Taehyung'un adımı seslenmesi gibi bir şey duyuyordum sanki ama elimdekine oldukça odaklanmıştım.

Renkli sapı çevireceğim vakit çıt gibi bir ses işitmiş; sonrasındaysa olabildiğine gür bir çığlık koparmıştım. Gözlerim anında dolarken sıcak gözyaşlarımın az sonra yanaklarımdan boşalıp yüzümü ıslatacağına emindim.

"Tırnağım!" Acıyla bağırmaya başlarken olduğum yerde zıplayıp verdiği hissi aklımdan çıkarmaya çalışıyordum mümkünmüş gibi. Siktir! Canım öyle acıyordu ki, daha çok ağlamama engel olamadım. Koşar adım seslerini duyduğum zaman halâ ağlamaklı sesler çıkarıyor, görüşümü netleştirmeye çalışıyor fakat başaramıyordum. Taehyung'un önüme eğilip endişe dolu sesiyle "Jeongguk?" diye soruşunu duydum. Daha çok ağlıyordum şimdi, "Tırnağım... Çok-Çok acıyor. Lanet olsun-Ah, Taehyung-Dur! Dur, lütfen! Hayır hayır çok acıyor!" Taehyung'un uzun parmakları alnıma düşen nemli saçları geriye itti.

"Sadece bakacağım, olur mu? Söz veriyorum acıtmayacağıma." Yumuşak sesine karşın hıçkırıklarımı yutmaya çalıştığımda tereddüt ederek salladım kafamı. Bana gülümsemiş ve vermemek için ısrar ettiğim elimi kendine çekmişti. Yüzünü buruşturduğunda daha da çok ağlamak istedim. Çok kötü olmuştu işte! Sikik toz temizleyici.

"Pekâla," dedi. Benimle bir bebekle konuşuyor gibi konuşması midemin kasılmasına yoş açtığında devam etmesi için kafa salladım, "Yara bandın var mı?" Bilmiyorum der gibi dudak büzdüm. Halâ iç çekmeme engel olamıyordum. Elimi nazikçe üzerime bıraktığında "Tamam o zaman..." demişti. "Etrafı karıştırabilir miyim? Belki bulurum." Onu hemencecik onayladım. Çöktüğü yerden kalkmadan önce elleri ıslak yanaklarıma tırmanıp olduğu yeri tatlıca okşamıştı ve benim uykum gelmişti. Hareketleri yanaklarımı kızartıp duruyordu.

Ayağa kalkıp içeriye gitmeye yeltenmeden önce dolabımı açmış ve benim üst kısımları görebilmek için sandalye kullandığım yere parmak uçlarında bakıp geri çekilmişti. Siyah tişörtünün sıyrılması gözümden kaçmazken salaklığıma güldüm kendi kendime. Az sonra çatılı kaşlarıyla geri dönmüştü ve ben derin bir nefes almıştım.

"Bu olur mu?" demişti elindeki yeşil inekli yara bandını gösterirken. Sonra kahverengi saçlarına üfledi ve kıkırdadı. "Senin gibi ağlak bir bebeğe çok yakışır aslında." Kaşlarım önce çatılmış, sonra yumuşamıştı ve ben yavaşça mırıldanmıştım, "Haklısın." Şaşkınlıkla gülümsemeye devam etti ve bana eğilip tuhaf bir hâl almış tırnağıma yara bandını nazikçe bağladı. Geriye çekildiğinde göz pınarlarımdan akan son birkaç yaşı da sinirlenmiş gibi kurulamış, "Yeter." demişti. Elleri geriye çekildikten sonra kısıkça "Teşekkür ederim..." diye söyledim. Gülümsedikten sonra saçlarımı karıştırıp nemli yanağıma küçük bir öpücük bıraktı.

"Sahiden de bebek gibisin, Jeongguk. Fazlaca ilgi isteyen bir bebek."

**

all i wantWhere stories live. Discover now