23- "Senden nefret ediyorum ve seni öpmek istiyorum."

9.3K 1.1K 327
                                    

yorum beklerim! 😋

Gözlerimi küçük küçük açıp dilimi ağzımda birkaç kez döndürdüm ve guruldayan karnımın titreşmesiyle yüzümü buruşturdum. Üzerimde sıcaklaşan yorganı ayağımla üstümden atmış ve aniden düşünmüştüm. Üzerimde sıcaklaşmasını istediğim şey bu kumaş parçası değil, Taehyung'tu.

Yatakta yavaşça doğrulup gözlerimi kırpıştırdım. Kafamı sağa sola sallayıp ellerimle göz kapaklarımı ovuşturmuştum. Beyonce günlerdir rüyalarıma girmiyordu ama mutsuz sayılmazdım. Yarım kalan öpücüğümüz kalbimde bir sızı olmaya devam ederken rüyalarımın, aynı zamanda dünyaların kraliçesi Beyonce, yerini kalbimin pıtırcığı Kim Taehyung'a bırakmıştı. Gerçi boyu neredeyse iki metre olan bu kazığın pıtırcık olması bir bakıma tuhaftı.

Yine de, yine de son günlerde mutluydum çünkü, Tanrım, Taehyung dört gündür durmadan beni arıyor ve arayamadığı zamanlarda ise birkaç mesaj atıp sonuna da kalp koyuyordu. Defalarca kez birbirimize fotoğraf atmıştık. Bana turuncu sweatim ve kırmızı beremle selca çekip ona atmamı söyledi, bunu yerine getirmem birkaç ay önce beni çıldırtabilirdi.

Ayaklanıp mutfağa yöneldim. Son zamanlarda alışkanlık edindiğim bir şeydi bu. Gözlerimi açar açmaz buraya geliyor, buzdolabından soğuk bir kavun-çilek sodası kapıyordum. Bakışlarım halen hafif aralıyken açacak yardımıyla soda kapağını açıp bir yudum aldıktan sonra onu elimden bırakmadan banyoya yürüdüm. Bu sırada popomun az altında biten asker yeşili şortu biraz daha sıyırıp kıçımın daha aşağısını parmak uçlarımla kaşımaya çalışıyordum. Aklıma Minhee'yi ne kadar özlediğim gelmişti...

Benden yaşlarca büyük olmasa ve ona saygı duymasam tam şu an onun bir kaltak olduğunu söylerdim. Anca geziyordu ve gittiğinden beri beni yalnızca iki kez, tekrar ediyorum iki kez aramıştı. Ama Bay Min durmadan beni kontrol ediyordu ve emindim ki bunu yapmasının tek nedeni Minhee'ydi. Ah, kızamıyordum ona.

Elimi yüzümü sıcak suyla yıkadıktan sonra kızaran suratıma baktım bir süre. Çok komik görünüyordum! Yugyeom olsa bana tokat atar ve öyle severdi.

Kahvaltıyı daha sonra etmeye karar verip diş fırçamı elime aldım ve limonlu macunumu sıktıktan sonra dişlerimi fırçalamaya başladım. Ayağımla yerde ritim tutuyor, yeni uyandığım için boğuk olan sesimle mırıldanıyordum; honey, is that true?

Dişlerimi temizlemeyi bitirdikten sonra ağzımı nane aromalı temizleme suyuyla çalkalıyordum ki dışarıdan gelen birkaç tıkırtı duydum. Ağzımdaki suyu tükürmeden önce gözlerimi açıp arkamı döndüğümde hatırladım. Dün gece aniden aklıma düştüğü için eve söylediğim pizzanın çöpünü dışarı çıkarmış ve anahtarı kapıda unutmuştum. Normalde olsa korkardım, aklıma binbir türlü düşünce dolardı ancak binada yabancı kimse yoktu. Muhtemelen Joohoney, (o tüysüz bir kırma, ıslak burnu ve küçük gözleriyle çok tatlı görünen bir köpecik.) anahtarımdaki Draco asasıyla oynuyordu.

Düşünmeyi kesip ağzımı son kez çalkaladığımda aynanın çevresindeki ışığı kapattım. Başım aniden döndüğünde eğilmiş, az sonra yüzümü yeniden oraya çevirmiştim ki gördüğüm yansımayla yerimde sıçrayıp bağırdım, "Hadi oradan!" Gözlerim kocaman olmuştu. Kalbim, o, çok fazla atıyordu ve tüylerimin diken diken olduğuna yemin edebilirdim. Yansımasına bakmayı kesip güzelliğini doğrudan görmek adına arkamı döndüm ki ani bir hareketle kollarını belime sardı. Ellerim onu güç bela tutarken sahiden titriyordum. Titriyordum, Tanrım. Taehyung ve onun kokusu, buradaydı.

"Neden haber vermedin? Terledin mi? Üşüdün mü? Taehyung! Siksok kafalının tekisin, neden geleceğini söylemedin!?" Derin derin nefes aldığımda burnu boynumda dolanıyor ve sakince, hiç konuşmadan bana sarılmaya devam ediyordu. Yanağına dudaklarımı sürtüp geri çekildim. Sikeyim ya, Taehyung gelmişti dostlarım. Tam yanımdaydı. Ya da karşımda. Ne fark eder ki!

all i wantHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin