12- Tekrar Yabancı Kadın, Ay ışığı ve Üst Üste Olmak.

11.3K 1.6K 521
                                    

Çokkkk saçmaladım bunun için üzgünüm ama yorum bekliyorum:(

**

"Sizi duymak, görmek... Sizi istemiyorum-Sikeyim. Gider misiniz?" Taehyung sargılı bacağına rağmen ayaklanmaya çalışır gibi dururken sinirle açtığı gözleri o gün gördüğüm şık giyinimli kadın ve yanındaki sakallı; orta yaşlarında görünen yabancı adama doğrulmuştu.

"Taehyung," Dedi kadın çantasını omzunda sabitlerken Taehyung'un isteği üzerine geri gittiği birkaç adımlık mesafeyi kapatmış ve yeniden ona yaklaşmıştı. "Oğlum-" Taehyung'un şekilli kaşları korkunç biçimde çatılırken, "Ne dedin?" Diye sordu hiddetle. "Ne dedin sen?" Kızaran boynu beni korkuturken lanet olası insanların bir an önce buradan gitmesini ve Taehyung'u bırakıp onu; yaklaşık yarım saat önceki huzuruna tekrardan kavuşturmalarını istiyordum. Şaşkınlıktan dilim tutulmuş gibiydi. Geveze Jeongguk gitmiş, hayretle yerine sinip ufacık kalmış bir Jeongguk gelmişti yerine sanki.

"Bak..." Taehyung alnını sertçe ovuşturduğu zaman bu odayı terk mi etmem gerekiyordu emin olamıyordum. Kafamı kıracaktım... Bakışlarım dışarı çıkan takım elbiseli adamla o tarafa kayarken şık kadının bana döndüğünü hissettim. "Git." Taehyung sadece bunu söylemişti ve neyin ne olduğu konusunda en ufak bir fikrim bile olmadığından, Taehyung'a annesi olduğunu yeni öğrendiğim kadına bir şans vermesini; onu dinlemesi gerektiğini söyleyemiyordum. Bazı şeyleri bilsem de bunu yapar mıydım kararsızdım çünkü, Tanrı aşkına! Herifin sinirlerini hoplatmıştı bu kadın, damarları patlayacak gibi dururken endişeleniyordum.

"Sadece biraz konuşmak istiyorum, lütfen." Kadın kaşlarını kaldırarak sorduğu zaman Taehyung biraz olsun sakinleşmiş gibiydi, "Ben istemiyorum. Tanrı aşkına, beni istemeyen sizdiniz. Değil mi? Üzerinde hakimiyet kuramamaktan bıktık. Kendine bakmayı öğren ve çekip git, Taehyung. Bu cümleler yalnız bana mı-Ah, bana mı tanıdık geliyor böyle? Hm?" Taehyung bu kez silikçe gülümsüyordu. Keyifsiz bir gülümsemeydi, kesinlikle. Ve ben hâlâ donup kalmışcasına duruyordum. Artık gitmeliymiş gibi hissederken Taehyung'dan uzaklaşarak kapıya doğru adım atıyordum ki, sinirden buz kesmiş avcunu avcuma yasladığını hissettim. Film gibi izlediğim dakikalar yüzünden irkilirken öfkeyle parlayan gözlerinin yumuşamasına anbean şahit olmak dudaklarımı aralamış, o, bana her şeyi anlatan küçük bir bakış atmıştı ve tekrar annesine dönmüştü. Anne? Pekâla bu konu tartışılabilirdi.

"Asla, bak, çok açık değil mi? Asla dönmeyeceğim eve. Neyin peşindesiniz henüz bilmiyorum ama o şey her neyse de benden yararlanamazsınız, tamam mı? Anlıyor musun?" Tane tane konuştuğunda bir anda sakinleşmesini harika bulmuştum. Kendini kısa sürede kontrol altına alıyordu ve, ve tam şu an; gözleri üzerine düşen tamamen uzamış o güzel telleri geriye taramak istiyordum. Ellerim uyuşuyordu yemin ederim.

"Yuna," Annesi son bir çareymiş gibi konuşurken Taehyung'un bakışlarının kısa bir süreliğine donduğunu görür gibi oldum. Adı geçen kişi kim soruları beynimi meşgul ederken Bayan Kim gülümsemiş; kapıdan çıkmadan evvel belki de Taehyung'u bazı şeylere mecbur edecek o benim herhangi bir anlam çıkaramadığım cümleleri söylemişti.

"Yuna'yı da düşün, olur mu? Senin eve dönmeni herkesten, her şeyden çok o istiyor, bunu unutma. Seni çok özlemiş, ayışığını gerçekten çok özlemiş."

**

"Bir şey... ister misin?" Koltukta öylece uzanan Taehyung'un sargılı ayağını gözlerimle kontrol ederken kısık çıkan sesimle sormuştum. Doktor ağrı olabileceğini söylemiş ve ağrı kesici ilaç vermişti. Moraran kısımlar dudaklarımı ısırmama sebep oluyordu. Onun için üzgündüm.

Gülümseyerek gözlerini kırpıştırdı. Hâlâ keyifsiz olduğunu biliyordum. Kafası karışmış olmalıydı ve ben de tuhaf hissetmiyor değildim. Bahsi geçen Yuna'nın zihnimi bulandırması ne kadar normaldi emin olamıyordum ancak kafamda oturan bazı taşlar vardı. Belki de, belki de Taehyung'un görüntülü arama yaptığı bebeği o olabilirdi. Yani, evet, olabilirdi.

"Teşekkür ederim, Jeongguk. Yeterince yardımcı oldun bana." Havayan kalkan kaşlarımla beraber istemsizce omuz silktim, "Saçmalama. Gereken bir şey olursa bana söylemelisin." Dişlerini göstererek samimi bir gülüş sunduğu zaman ister istemez ben de tebessüm ettim. Yüzümde dolanmaya başlayan gözleriyle dudaklarımı birbirine bastırmış, ellerimden birisininse enseme uzanmasına engel olamamıştım.

"Seni yalnız bırakmamı ister misin? Herhangi bir sorun olursa diye telefonunu yanına koyabilirim ve böylelikle sen de beni ararsı-" Yanaklarını şişirmeye başladığında parmaklarım arka cebimde oyalanıyordu. Çok geçmeden, "Sıkılırım tek başıma." Deyiverdi. Dudaklarım aralanırken gözleri hemen beni bulmuş, anında ellerini önünde sallamaya başlamış ve birkaç kez ani hareket etmesinden dolayı hissettiği ağrılar yüzünden sızlanmıştı.

"Ama sen sıkıldıysan tabii ki-Tabii ki gidebilirsin!" Uzunca bir süre ona kızar gibi bakmış, kıkırdamasını sağlamıştım. Gülmesiyle burnum kırışırken eğilip bileğine koyduğumuz jelleri düzelttim, kendi kendime dikkatsizliği hakkında söylenirken aklımdan geçmeye devam eden sorular aynıydı aslında. Yuna kimdi ki şimdi?

"Hey!" Doğrulup bileğimden beni yakalamasıyla bağırmaya başlarken o, bedenimi kendi yanına; yukarıya çekmeyi başarırken şaşkındım. İri birisi olduğu için koltuğa sığamamış, gözlerim kocaman açılmışken vücudumun yarısının onun gövdesinde olmasıyla kızarır gibi olmuştum. "N-ne yapıyorsun ya!" Hayıflanmaya başladığımda sadece gülümseyerek beni umursamamış, arkamdaki koca yastığı yere atmıştı. Bir kolu omuzlarımı sararken kalp atışlarımın sesini hiç ama hiç duymasın istedim. Tanrım... Aniden böyle bir şey yapmasını kim beklerdi ki!

"Minicik kalıyorsun." Ağzından çıkan şeyle kaşlarımı yalandan çatmıştım ama o devam etti, "Yanımdayken minicik kalıyorsun, Gguk." Bana sesleniş şekline gizli gizli tebessüm ederken onu terslemekten; onunla uğraşmaktan keyif aldığımı herkes biliyordu, emindim. Evet bunu herkes biliyor olmalıydı.

"Sen çok iri olduğun için," Başımı ona doğru uzatırken saçlarımı yüzüne sürtme isteğime engel olamadım. Kalın kıkırtısı kulaklarımı en güzel şekilde doldururken, "Ah," Dedi oyuncu şekilde. "Çok iri birisi olmak zor." Rehberimdeki hâline gönderme yaptığını anladığımda gözlerim yerlerinden fırlayacaktı. Bir anda doğrulmaya çalışmamla tısladığı zaman bacağına çarpan ayağımı görüp "Aptal!" Diye çığlık atarcasına söyledim. "Aptal Jeongguk!" Ellerimle yavaşça alnıma vuruşumu gören Taehyung, uzun elleriyle benim elimi aşağı indirdi. Kalkmaya çalışmak için yeltenirken beni göğsüne bastırmasıyla göğüs kafesimi aşıp buralarsan gitmek ister gibi atıyordu kalbim. Duyduğum kokuyla yavaşça mayışmaya başlarken mırıldanmıştım.

"Çok acıyor mu?" Dudaklarım istemsizce büzülürken göğsüne gömülmeme engel olmamıştım. Bana sardığı kolunun parmakları ensemde usul usul gezinmeye başlarken tuttuğumu fark ettiğim nefesimi bırakmış ve birazcık-Çok azıcık öksürmüştüm. Kafayı yiyecek gibiydim tam şu an.

"Hayır," Kafasını sağa sola salladığını hissettim. Şimdi aklımda kahverengi saçları vardı. O kadar uzamışlardı ki ince bir lastik tokayla kolayca tutturulabilirdi. Perçemleri de aynı şekilde uzuyordu ve gözlerinin önlerinde olmaktan sıkılmıyorlardı. Saçlarından çok hoşlanıyordum. Ben Taehyung'a hayran mıydım?

"Acımıyor hiç." Onu yavaşça onaylarken öylece duran kollarım utana sıkıla belini buldu. Burnundan güldüğüne dair bir ses çıkartırken parmakları bu defa saçlarımı bulmuştu ve ben her şeye rağmen söylenmeme engel olamadım, "Hasta olan sensin. Ne diye benim saçlarımı okşayıp bana ilgi gösteriyorsun ki? Beni kovman gerekir." Ses çıkarmayıp yaptığı şeye devam etmesiyle tch tch gibi bir ses çıkardım. Utanınca saçmaladığımı kanıtlamak değildi asla amacım ve ben yerin dibine girme isteğimi bastıramıyordum ki...

"Çok safsın Taehyung, çok!" Kafa salladı yeniden, "Evet," demişti. Burnum kesinlikle benden habersiz, hafifçe hoş kokulu boynuna kayıp içine derince bir soluk çekerken o devam etti, "Belki de anneme kanıp Daegu'ya dönecek kadar safım."

all i wantHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin