36- Sarhoş Jeongguk, Şaraplı Ses ve Duş.

6.9K 728 416
                                    

Merhaba, çok sık uğradığım için söyleyecek pek bir şey de bulamıyorum. Umarım keyfiniz yerindedir... Sizlere kafası gidik bir Jeongguk getirdim. Yorumlarınızı bekleyeceğim! 🌞

(aynı isimle instagram'dayım, uğrayabilirsiniz.) 👐

Düşmeyeceğimi bilerek kendimi öylece geriye doğru bıraktım. Anında bir çift kol belime uzanmış, sert göğsünün hissiyatı içimi kıpır kıpır etmişti. Kendimi tutamayarak kıkırdadım, "Bir daha..." Boş sokakta yürüyorduk. Ben Taehyung'un birkaç adım önündeydim, üç dört kadeh bir şeyler içip sohbet etmiştik ve bunun sonucu olarak şimdi çakırkeyiftim. Neyse ki Taehyung'a güveniyordum, yoksa bu durumdayken kendime sahip çıkamayabilirdim. Birinci sınıfın ilk döneminde kampüsten bir grup beni içmeye davet etmişti. Yugyeom'u da alıp onlara katılmıştım. O gün kafam şu ankinden daha gidikti ve pek bir şey anımsayamıyordum. Sadece çocuklar büfeden bir kucak dolusu fındıklı çikolata çaldığımı anlatmıştı, söylediklerine göre atom karınca kadar hızlıymışım. Kimse beni yakalayamamış, onun dışında da şu klişe baş ağrısı zihnimdeydi.

Taehyung'un kocaman ceketi içinde kayboluyordum. Hayır, ben küçük birisi değildim. Ölçülerim gayet ortalamaydı. Ama Taehyung büyük birisi olduğu için ona ait eşyalar arasında gerçek anlamda küçük kalıyordum ve bundan deliler gibi hoşlandığımı inkar edemezdim. O da edemezdi. Etseydi de inanmazdım çünkü bazı zamanlar elinde herhangi bir sweat'iyle öylece kapıma gelip, "Şunu giysene..." demesinin başka bir anlamı olamazdı.

Hafif esintiyle saçlarım uçuyordu. Her geçen gün biraz daha uzayan bu saçlarım da hoşuma giden bir diğer şeydi.

Kıkırdayarak kendimi bir kere bile düşünmeden arkaya doğru bıraktığımda Taehyung yine oradaydı, benim için. Koltuk altlarımdan tuttuğu gibi ayaklarım yerden kesildiğinde küçük bir çığlık attım. Korktuğum için değil, heyecanlandığım ve sevdiğim içindi. Ani hareketiyle düşmek üzere olan telefonumu cebime atıp fermuarı çektim. Kucağında dümdüz durduğum bir dakikanın ardından, "Ya," rahatsızca söylemiştim. "Sıkıldım böyle, başka türlü taşı beni!" Taehyung'un nefesi arasından bir şeyler söylediğini işittim ama bu kollarımı küser gibi çaprazlamaya çalışmama engel olmamıştı.

Bir bankın önüne geldiğimizde beni oraya bıraktı. Boşluğuma gelmiş olacak ki ayaklarım üzerinde durmakta güçlük çekmiştim. Çok geçmeden Taehyung geniş sırtını bana döndü ve şaraplı sesiyle mırıldandı, "Atla." Onu ikiletmeyerek sırtına atladığım gibi bacaklarımı ayakkabılarımı ona sürtmemeye çalışarak önünde kavuşturmuş, kollarımı da boynuna sarmıştım. Burada havalar çok güzeldi! Sevgilimin kalbini bir süreliğine çalmış olan bebek Jisoo'yu şimdi anlıyordum, çok eğlenceliydi. Ama Taehyung beni daha çok seviyordu.

"Yeeeha!" Gerçek bir kovboy gibi bağırdım. Yürümeye devam ediyorduk. Yani, Taehyung yürüyordu bense sırtında eve ulaşmayı bekliyordum. Uber gibiydi.

Arada kollarımı Taehyung'un kafasına sardığımda beni daha sıkı tutuyordu. İlk yaptığımda önünü göremediğini iddia etse de bu durum için bir tür süper güç elde etmiş olmalıydı.

Köpek havlamaları ve bazı araba sesleri kulaklarımı doldururken, "Jisoo'yu mu daha çok seviyorsun yoksa beni mi?" diye sormuştum Taehyung'a. Önce bir sessizlik olsa da küçük kıkırtısını duymuştum işte.

"Seni." Kısaca yanıtladığı zaman kafamı salladım ve yeniden üstüne yığıldım. Ne bitmek bilmez yoldu bu böyle! Sanki şehirler arası yolculuk yapıyorduk. Hafiften başım dönüyordu ve nedense Yugyeom'un Britney Spears söyleyişleri yankılanıyordu kafamda.

Gökyüzünü seyretmeye başladım. Yıldızlar pek seçilmiyordu, güzel bir tanesini bulabilsem adını Taehyung koyacaktım ama şansıma küsmeliydim anlaşılan.

all i wantWhere stories live. Discover now