22- Kar Küresi, Güneş, Tek İstediği.

8.3K 1.2K 557
                                    

Sonunda geldim değil mi... Bu bölümü önemsiz görmezsiniz umarım, bence en önemlilerinden bir tanesiydi. İyi okumalar diliyorum, yorumlarınızı okumayı çok özledim 😞💗

Yazı yazdığım mürekkepli kalemi çalan kapıyla masaya hızlıca bırakırken üzerimdeki kısa şortu ve kısa siyah tişörtü umursamadım. Topuklarım yerde ses çıkara çıkara kapıya koştum ve hemen açtım. Durun durun, Taehyung'un gelmiş olabileceğini düşünmemiştiniz. Değil mi?

Meh.

Kurye hyung elindeki kutuyu bana uzatıp gülümserken boş eliyle de kırmızı şapkasını düzeltiyordu. "Daegu'dan geliyor, şuraya imzanızı atmanız yeterli. Kargo ücreti gönderen tarafından ödendi." İçinde ne olduğunu bilmediğim bu kutu heyecanlanmama sebep olurken duyduğum şehir ismi daha da beter etmişti beni. Dudaklarımı dişleyip mırıldandım, "Tamam, şuraya mı?" gösterdiği, adımın yazılı olduğu yere imzamı attım ve benden biraz daha büyük ama genç olan bu çocuk, kutuyu ellerime bırakıp hafifçe baş selamı verdi. El sallayıp gitmesini beklemiş, o gittikten sonraysa içeri girmiştim.

Çok heyecanlı hissediyordum.

Kahverengi kutunun sarılı olduğu poşetten kurtuldum ilk önce. Kutuya ulaşana dek naylonları çıkardım. Sıra kutu açmaya geldiğinde dudaklarımı ısırmaya devam ediyordum. Sikeyim, Taehyung'u çok özlemiştim. Neden gelmiyordu? Geri döndüğü ilk an dudaklarına yapışmazsam adım da Jeon Jeongguk değildi.

Kutunun kapağını yavaşça açtığımda gördüğüm ilk şey ufak bir kar küresiydi. Elime alıp yavaşça döndürdüğümde renginin değiştiğini gördüm. Elimde olmadan gülümserken incelemeye başladım. Kalın camın içinde ufak bir çocuk vardı; sarı beresi ve yeşil atkısı olan. İki elinde de rengarenk balonlar, yanındaysa küçük kediler. Bu ben miydim? Tanrı aşkına... Yumuşuyor muydum yoksa?

Kutuda birkaç şey daha vardı. Onları da elime alıp dakikalarca inceleyecektim ki telefonum çalmaya başladı ve ben bu ani gürültüyle yerimde zıpladım. Koltuğa fırlattığım telefonu elime aldığımda sersemliğimi henüz üstümden atamamıştım ki İri Biri arıyor... yazısını görünce dudaklarımı heyecanla araladım. Yine de soğukkanlı olmalıydım. Başarabileceğime küçük, gümüş tüylü bebeğim Dian bile inanmazdı. O bir kedi, pantolon paçası yemeye bayılır.

"A-alo?" Alt dudağımı dişlerimle ezmeden hemen önce mırıldandığımda derin nefes seslerini duydum. Taehyung olduğu o kadar belliydi ki... Naneli kokusunu alamasam da buna emindim. Ve, ve o an benim afallamama sebep olan bir şey oldu. Tahmin etmiyordum, hiç sanmıyordum bunu yapacağını ama Taehyung alo, bile demeden şarkı söylemeye başladı. Bu şarkı... fazla tanıdık, sözleri Taehyung'un kutsanmış sesiyle kulaklarımı kutsarken, aklıma dolmaya başlıyordu.

"All i want is nothing more," Sesi öyle güzeldi, öyle güzeldi ki aklımı yitirecektim. Durduğum yere öylece çakıldım ve sadece sesini bana biraz daha duyurmasını diledim. "To hear you knocking at my door." Bu, bendim. Ve bu şarkı, kesinlikle bizdik.

[Tüm istediğim kapımı çaldığını duymaktan fazlası değil.]

"Cause if i could your face once more," Burnum sızlıyordu. Neden böyleydim... Neden böyleyim? Ağlak olmaktan, tutunacak birini bulduğum an ona delicesine bağlanmak istemekten nefret ediyordum. Aynı zamanda, aynı zamanda sesi kendiminkinden nefret etmeme sebep olacak kadar kalın, derin ve seksiydi. Lanet olasıca. Kesinlikle ağlamamam gerekiyordu ama daha kesin olay şuydu ki, biz telefonları kapatmadan önce gözyaşlarım bağımsızlıklarını ilan edecekti. Evet, evet bu muhtemeldi.

all i wantWhere stories live. Discover now