5- Dağılmış Ev, Telaş ve Çorba.

15K 2K 417
                                    

merhabalar tekrar ben...
şey burada ne kadar saçmalarsam saçmalayayım bazı detaylara kendimden ve sevdiğim insanlardan ufak şeyler sıkıştırmayı seviyorum... yani... bu yüzden burayı da seviyorum ve... sonuç olarak sizi de seviyorum... harikasınız, iyi okumalar!!

(yağmur aşkıma fikir verdiği için teşekkür ediyorum, bir de zeynep bebişkoma tabii.)

**

Ağzımı şapırdatarak uyandığımda her zamanki saçma rüyalarımdan birisi yarıda bölünmüştü. Bu sefer üzülmemiştim çünkü Zümrüdüanka beni azarlıyordu ve ben her, neden ağzımda olduğunu bilmediğim parti süsünü üfleyerek ses çıkardığımda gagası büyümeye başlıyordu.

Sahiden saçmaydı.

Gözlerimi tamamen araladığımda kulağıma dolan fısıldaşmalarla kaşlarımı çattım. Minhee'nin papatyalı parfümünün kokusunu duyuyordum. Önceden uyanmış ve onlara kapıyı falan mı açmıştım? İçeri mi girmişlerdi yoksa halâ rüya mı görüyordum?

Şişik gözlerimi sonuna kadar açtığımda görüş açıma endişeli bir Minhee girdi. Uçuşan mavi perdemi alt etmeyi başarmış; açık pencereyi kapamıştı. İyi de pencerem bu popo donduran havada ne için açıktı? Kaşlarım daha da çatılırken "Minhee," diye mırıldanmamla boğazımın acıdığını hissettim ve yutkunup daha sesli şekilde söylemeye hazırlandım, "Min-"

"Jeongguk?" Odama tabiri caizse dalan bir adet Minhee gibi kaygılı görünen Taehyung'la ne olduğunu şaşırmıştım. "Efendim-Ne oluyor size? Neden evimdesiniz? İçeri nasıl girdiniz ki?" Dediğimde Minhee'nin "Aman Tanrım..." diye mırıldanmasını işittim ve yatağımdan kalkmak yeni aklıma geliyor gibi doğruldum. Aniden kalkmamla başım dönerken etrafı süzen Taehyung yanıma ulaşmış ve "Nasılsın?" diye fısıldamıştı. Ne alakaydı şimdi bu?

Ellerim saçındaki beyaz tüye dayanamayıp onu kafasından atarken gözleri beni takip etmişti. "İyiyim, iyiyim ama neler oluyor? Minhee neden burada? Nasıl içeri girdiniz?" Diye tekrarladım. Ayağa kalktığımda o da eğildiği yerden kalkmış ve dudaklarını dişlemeye başlamıştı. "Minhee!" Diye seslendim. Gözlerimi tam açsam da yine kapanıyordu. Taehyung'un bakışlarını üstümde hissetmek nedensizce heyecanlanmamı sağlarken "Kahvaltı etmeye mi geldini-Siktir! Bu ne?" Hayrete düşmem bir oldu.

Evimi kim dağıtmıştı böyle? Her yer neden her yerdeydi? Neler oluyordu? Birkaç hafta önce rüyamda gördüğüm Rusya askerleri gerçekten evimde parti mi vermişti? Neler oluyordu?

"Jeongguk," diye söyledi Taehyung. Gözlerim kocaman olmuştu ve şaşkınlıktan ne desem, ne hissetsem hiçbir fikrim yoktu. Evimi kim bu hale getirmişti? Ben bunca zaman nasıl uyumuştum?

"Ne oldu buraya böyle?" Diye sordum. Ev berbat haldeydi. Oturup ağlamak istiyordum. Az önce uyku sersemliğinden seçemediğim mavi perdem bile yırtıktı. Taehyung'un omzumu kavradığını hissettim. Beni yakınına çektiği zaman Minhee sıkıntılı yüz ifadesiyle yanıma ulaşmıştı. Biri bir an önce her şeyi anlatmalıydı. Ama sessiz kalmaya devam ediyorlardı, Tanrım! Kafayı yiyecektim.

"Ne oldu? Ne olduğunu anlatır mısınız hemen? Evime ne oldu?" Deprem mi olmuştu yoksa? Hayır, bu olmuş olamazdı. Cam çerçevem de kırılmıştı. Bunca vakit nasıl olmuştu da uyumuştum?

"Bakın," dedim korkmama engel olamazken. Neden sessiz kalıyorlardı ki? "Evimde benden habersiz parti yaptıysanız falan kızmayacağım. Artık söyleyin." Gerçekten sinirlenmiş olduğumu anlayan Minhee elindeki bileziklerle gergince oynamayı bırakıp konuşmaya başladı.

"Biz de emin değiliz ama evine birileri girmiş, Jeongguk." Gözlerim daha da büyürken tüylerimin diken diken olmasına engel olamadım. Bu, bu çok korkunç bir düşünceydi. Evinde yabancı birinin dolaşması, eşyalarını kırıp dökmesi ve belki de senden bir şeyler çalıp gitmesi. Ürkütücüydü. Gözlerim dolarken düşüncelerimle boğuşuyordum sanki.

Taehyung aklımı okumuş gibi "Odaya bir şey sıkmış olmalılar. Şu hale baksana, sen uyurken burayı bu hale getirmeleri ve o gürültüye uyanmaman imkânsız." dedi. Ona hak vermiştim ama, ama neden? Neden biri bana böyle bir şey yapmak isterdi ki? Benim fazla arkadaşım bile yoktu, düşmanım neden olacaktı? Çok şaşkındım.

Minhee'nin telefonla konuştuğunu gördüm. Yatağa oturmak istiyordum ama şok olmuştum resmen ve hareket edemiyordum. Taehyung'un da gözleri tıpkı benimkiler gibi şişmişti. Kemikli ellerinin yanaklarıma kaydığını gördüm ve gözlerimi kırpıştırdım. Evim boka dönmüştü. Yanaklarım ılık bir sıvıyla ıslanmaya başlarken ne diye ağladığımı bilmiyordum. Minhee iyiydi, Taehyung iyiydi ve ben de iyiydim. Sadece çok garipti ve neden ağladığımı bilmiyordum işte.

Taehyung'un sessiz kalırken yavaşça yanaklarımı okşamaya başlamasıyla daha çok ağlamıştım. Bu uykumu getirmeye yeterken elimden tuttuğu zaman beni kendi evine götürdüğünü biliyordum.

Sesimi çıkarmadım.

**
Halâ şişikliğini koruyan gözlerimi boş duvara dikmişken Minhee'nin, "Ben akşama doğru uğrarım. Dikkatli olun." Demesine tepki vermemiş ve sessiz kalmıştım. Vedasından sonra kapı kapanırken elimde tuttuğum çorba dolu yeşil kâseyi önümdeki masaya bıraktım ve geriye yaslandım. Az sonra alnını ovalayan Taehyung odadan içeriye elinde tuttuğu kırmızı, pek de kalın olmayan bir battaniyeyle beraber girip yanıma oturmuştu.

"Çorba güzel olmuş mu?" Gözlerim ona dönerken kimseyle konuşasım olmamasına rağmen onunla konuşmak bana pek de rahatsız edici gelmiyor gibiydi. Neden kısa sürede ona yakın hissetmiştim kendimi bilmiyordum. İçinde bir yerlerde bana benzediğini hissediyordum sanki.

"Güzel olmuş." diye onayladığımda yorgunca gülümsedi. Kurabiye yapamasa da çorba yapabiliyordu sanırım. Bu düşünceyle ben de gülümsemeye başladığımda omzunu omzuma oyuncu bir tavırla çarpmış ve "Minhee'den yardım aldım çünkü." demişti. "Anlamalıydım!" diye yalandan kızarak söylediğimde dizime bıraktığı battaniyeyi açıp bana sardı ve ben battaniyenin içinde neredeyse kayboldum. Çok yorgun hissediyordum, tüm bu telaş; ifade verme, dağınıklık. Zihinsel olarak yorgundum.

"Ne düşünüyorsun?" Ben burnumu çektiğimde o biraz duraksayıp üzerindeki uzun kollu tişörtü çıkarmıştı. Gövdesi açıkta kalırken gözlerimi ondan çektim.

"Bundan sonra ne olacağını düşünüyorum. Belki de-Uhm, belki de Tanrı bana artık bir işe girmem için bu işareti göndermiştir. Annenin gönderdiği parayla yaşamayı kes, Jeongguk, demiştir." Keyiften uzak şekilde güldüğümde biraz aşağı kayıp başını başıma yasladığını hissettim. Yakınlaşmasıyla nefesimi tutarken uykulu sesiyle, "Belki de." diye mırıldanmıştı.

Evi de, evi de onun gibi kokuyordu. Yutkundum. Uyuduğunu düşüneceğim kadar uzun bir süre sessizlikten sonra ben ona fark ettirmeden kokusunu almaya çalışıyordum. Çok ağır değil de ve sanki seni çekiyor gibiydi. Derince içine çekmeye itiyordu.

"Jeongguk," dediğinde irkilerek "Hm?" diye bir mırıltı çıkardım devam etmesi için. Kafasını daha da aşağı indirip omzumdan boynuma doğru yaslarken rahatsız olmuyordum. Rahatsız olmalıydım, ama, hayır. Olmuyordum. "Bugün burada kalacaksın, değil mi?" Bunu düşünmemiştim. Minhee'de kalmam daha doğru olmaz mıydı? "Uhm," gevelediğimde nefes aldı ve göğsü yükseldi.

"Uzun süredir yalnız uyuyorum. Burada kal." Sesi çok kısıktı. Sıcaklığını ben bile hissediyordum ama yine de bana doladığı battaniyenin birazını çıplak üstüne örtmeden duramamıştım. Harika kokuyordu. Onun hakkında sürekli güzel şeyler düşünmek istemiyordum.

"Peki..." dedim yine de. Neden peki demiştim? "Burada kalırım." Kafasını ağırca sallayıp bana daha da sokulduğunda tekrardan yutkundum. Burnu boynuma değiyordu şimdi.

"Teşekkürler, Jeongguk."

all i wantWhere stories live. Discover now