31- Toprak Kokusu, Pokémon ve Jeongguk'un Gerilen Sinirleri.

6.2K 838 382
                                    

Bölümler hızlı hızlı geliyor, ya hak pisman etmesin beni... şimdi bol bol yazıyorum ama arada tıkanmıyor değil insan... Neyse, terk edersem buraları bu bölümleri okursunuz artık... Lütfen yorum yapmaktan çekinmeyin 😔💅

Kontrol etmedim, hatam varsa affedin. Haydi iyi okumalar!

Gözlerimi hafifçe araladığımda yatarken perdesini çekmeyi unuttuğum pencereden yüzüme vuran sabahın ilk ışıklarıyla içim sebebini bilmediğim bir şekilde kıpır kıpır oldu. Uzun zaman sonra uyanmam öğleden sonrayı bulmamış, daha tam doğmamış güneşin o güzel havasını yakalayabilmiştim. Pratik sonrası Yugyeom'a gittiğim günün ertesi sabahı; en yakın arkadaşım biraz daha kalmam için ısrar etmişti ve Taehyung'un bana teklif ettiği cheesecake sözünü kaybetmeme sebep olmuştu. O gün eve akşam döndüm ve büyük bir yorgunlukla erkenden uyudum. Yatmadan önceyse Taehyung'la pek konuşmamış, sadece bana iyi geceler dilemesi üzerine kapanan gözlerime direnemeyerek bir kalp yollamıştım.

Yorganı tekmeleyip ayağa kalktım. Gözlerimi ovuştururken Bay Black'in düşük seviyede açık peteğin yanına kıvrıldığını görmüştüm. Kendi kendime gülümseyerek cama ulaştım ve açıp taze havanın bedenimle buluşmasını sağladım. Hava bu saatlerde öyle temiz, öyle güzeldi ki derin bir nefes çekmiştim içime. Serindi ama rüzgâr yoktu. Gece yağmur yağmış olmalıydı, dışarısı mis gibi toprak kokuyordu. Gündüzün sadık bekçisi kuşlar cıvıldayarak ağaç üstlerinde uçuşurken onlara günaydın, diye mırıldanmıştım. Kendimi Pamuk Prenses mi sanıyordum?

Pencere önünde geçirdiğim on beş dakika sonrası iyice ayıldığımı fark ettim. Duyduğum homurtularla uyanan tek kişinin ben olmadığımı görmüştüm. Bana beklentiyle bakan Sirius'a eğilerek koca bir öpücük verdim ve üzerime eşofmanımı çektikten sonra beraber sabah yürüyüşüne çıktık.

Ceplerimi yokladığımda telefonumu almadığımı fark ettim. Kimsenin bu saatte uyanıp beni soracağı yoktu ancak sakin bir müzik eşliğinde yürümek hoş olabilirdi. Taze hava ve toprağın yağmurlu kokusu Sirius'a da iyi gelmiş olacak ki neşeyle koşuşturduk bir süre. Ufak oyunumuz köpeceğin işeme gereksinimiyle son bulduğunda Taehyung'un Blue Jean's kankalarının ne zaman geleceğini düşünüyordum. Beni severler miydi?

Bilmiyordum.

Taehyung hayatıma girdiği andan beri insanlara karşı daha yumuşak davranıyor olsam da bazenleri sebebini bilmediğim bir gıcıklık, boş bir sinir hâli hakim oluyordu üstüme. Çevremdekilerin sinirini bozup bana cephe almalarını sağlayabiliyordum. Ayrıca çok konuşur, söylenmedik söz bırakmazdım bir kere yüz bulursam. Bazı yoldaşlarım bu yanlarıma alışıp bağışıklık kazanmış olsa da düşünmeden edemiyordum. Kim beni niye sevsin ki?

Bir saat süren sabah gezimizden sonra ıslak burunlu arkadaşımla evimize geldik. Binanın güvenlik şifresini, Minhee bunun hayatı boyunca sahip olduğu flört sayısı olduğunu iddia ediyordu, girip içeriye adımladığımızda hâlâ etrafta ses soluk yoktu. Yalnızca bağrışan kargalar falan duyuluyordu ve duvardaki saatin tıktık sesi vardı tabii. Akreple yelkovan birlik olup 6.29'u gösteriyorken dudaklarımı birbirine yasladım. Merdivenleri çıkıyorduk.

"Kahvaltı ettikten sonra Pokémon: Birlikten Kuvvet Doğar izlemek ister misin, Sirius?" Sessiz kalmasını evet olarak kabul edip, "İşte benim oğlum. Sana hak ettiğin aileyi ararken bir yandan vedalaşacak olmamızı düşünüp üzülüyorum. Götüm üç buçuk atıyor yani, sana çok alıştım koca şey." Dudaklarımı üzgünce büzüp anahtarla kapıyı açtım. "Taehyung hyunguna benziyorsun hem." Bu kez kızarık gözlerini yüzüme dikip sızlanan, neredeyse 80 kiloluk köpeğe baktım. Bu cüssesiyle köpecikler aleminin Kim Taehyung'u gibi bir şeydi. Onu aynı şekilde yedirmeye devam edersem diğer akrabaları gibi 90 kilo bile olabilirdi.

all i wantHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin