(13) Karanlığın İçinde.

237K 11.9K 13.3K
                                    

O garip buluşmadan sonra Yarasaları ve eğitmenleri bir daha hiç görmedim. Mucizevi bir şekilde, olanlardan sonra aradan geçen şu beş günde kovulmamayı başarmıştım. Çok yakında buradan ayrılacak olmam beni üzüyordu. Yıllar sonra bir düzen tutturmuşken kaçıp giderek bütün bunları geride bırakmak istemiyordum. Başka şansım yoktu ki. Alaz, teslim olma kararını bana bıraktığı için sessiz kalıyordu ama teslim olmuyordum. O yüzden bugün yarın sabrının sonuna gelip beni ihbar edebilirdi. Sonuçta ben hâlâ bir mahkûmdum. İnsanlar bunu bilmiyordu ama ben onların arasında geziyordum.

Yapacağım tek bir hata, dışarıda karışacağım en küçük olay, tüm okları Alaz'a çevirecekti. Bana kefil olarak tüm mesuliyeti üzerine almıştı. İşleyeceğim en küçük suç karşısında yetkililere hesap vermek zorunda kalacaktı ve ben kaçtığımda, bir mahkûmu dışarı çıkardığı için onun başı belaya girecekti. Belki de benim yüzümden, on yaşından beri bir yerlere gelmek için uğraştığı işinden olacaktı.

Bütün bunları düşünmek vicdanımı sızlatıyor ve beni, verdiğim kararı tekrar düşünmeye zorluyordu. Üstelik ben işime çok alışmıştım! On bir günü geride bırakmıştım. Her geçen gün işi daha iyi öğreniyordum. Tabii, tuhaf şeylerin olduğunu da sezmiyor değildim. Mesela Mutlu çok garip davranıyordu. Belki de bana öyle geliyordu, emin değildim ama kuruntu yapmadığımı biliyordum. Son günlerde Mutlu hiç gülmüyor, sürekli dalıp gidiyordu. Onun işini bile ben yapıyordum, sırf o biraz tebessüm etsin diye. Ancak Mutlu bir türlü normale dönmüyordu. Onu sıkıştırdığımda tek kelime etmiyor, kısa cevaplar vererek beni geçiştiriyordu.

"Yarın izin günümüz, birlikte bir şeyler yapalım mı?" Ona döndüğümde yine beni duymamıştı. Elindeki bıçağı kullanırken aklı farklı yerlerdeydi.

Cevap vermediğinde ofladım. "Mutlu, mutsuz olmayı bırakır mısın?" Söylediğim şeyin tezatlığına dayanamayıp güldüm. Allah aşkına, ona bu ismi kim koymuştu?

Elini kesmesinden korktuğum için bıçağı ondan alarak etleri tahtayla birlikte kendi önüme çektim. "Ben yaparım." Hızlı bir şekilde eti kuşbaşı doğramaya başladım. Son günlerde onun işini yaptığım için bacaklarım ve kollarım isyandaydı. Bunu umursamıyordum, o somurtmayı bırakacaksa fazladan iki kişilik çalışmayı dert etmiyordum.

"Mutlu, şurayı temizle. Ana yemeğe geçeceğim." Şeflerden birinin sesiyle eti hızlıca doğrayıp Mutlu'ya döndüm. "Müdür erken çıktı. Sen git, biraz dinlen, ben burayı hallederim." Bunlar kesinlikle kendimden beklemediğim hareketlerdi. İstediğimde fazlasıyla düşünceli olduğumu görmek bana da sürpriz oluyordu.

Güçlükle tebessüm ederek önlüğünü çıkarıp gitti. Onun yerine şefin yanına gidip tezgâhtaki bulaşıkları makineye dizmeye başladım. "Yankı, patatesler doğranacak!" Gülizar ablayı onayladıktan sonra tezgâhı temizlemek için acele ettim.

Neredeyse akşama kadar harıl harıl çalıştığım için tüm gün yemek yemeye fırsatım olmamıştı. Mutlu'yu gönderdiğime pişman olduğumu söyleyebilirdim. Tüm gün kaytardığı için yokluğunu anlamasınlar diye çok yorulmuştum. Nihayet mutfağa geldiğinde elimdeki bulaşık bezini bırakıp onun yanına gittim. Daha fazla bu duruma dayanamadığım için kolundan tutarak kenara çektiğimde merakla yüzüme bakıyordu. "Yapılan iyiliğin karşılığı olmaz derler fakat tüm gün burada sürünmemin hatırına bana neyin olduğunu söyleyeceksin!" Bugün daha fazla kaçmasına izin vermeyecektim çünkü böyle de iyi değildi. Neyi olduğunu öğrenirsem ona nasıl yardım etmem gerektiğini bilirdim.

"Yankı, ben..."

"Yalan söylersen bir daha konuşmam. Yapmaz diye düşünme, dediğim her şeyi yapmak gibi kötü bir huyum var."

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin