(17) İşte Benim Ekibim.

211K 11.3K 13.7K
                                    

Aslında neden bu kadar üzülüyorum, anlamıyordum. Sonuçta bana zehir veren o olsa da buna şaşırmamalıydım. Kendi çıkarları için beni yanında tuttuğunu zaten ima etmişti. O halde neden bunu bu kadar kafama takıyordum? Ona zaten güvenmiyordum. Peki, beni hayal kırıklığına uğratan sebep neydi? Ah cidden mi? Burada yağmurun altında sırılsıklam olmuşken kendi kendimi yiyip bitireceğime en iyisi gidip ona sormaktı. Evet, kesinlikle bunu yapmalıydım. Ayağa kalktığımda panzehir çoktan etkisini göstermeye başlamıştı ancak bedenimde hâlâ zehir olduğu için başım dönüyordu. Yorgun adımlar atarken üzerimde bir boş vermişlik vardı.

Nedensizce bir yanım hâlâ bana Alaz'ı savunuyor, eğitmeninden şüphe ettiğin için kendinden utanmalısın, diyordu. Umarım utanmak zorunda kalan taraf ben olurum.

Tesise girdim. Soğuktan dolayı hapşırıyordum. Asansöre yönelerek üçüncü katın düğmesine bastım ve anahtarımı yeniden boynuma taktım. Akşam yemeği saati olduğu için onu yemekhanede bulacağıma emindim. Asansörün kapıları açıldığında ağır adımlarla koridor boyunca ilerledim. Sanki alacağım cevaptan korkar gibi ayaklarım geri geri gidiyordu. Hiç istemesem de yemekhaneye girmiştim. Sırılsıklam olduğum için buradaki herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştım. Gözlerim doğrudan kendi masasında oturup rahatça kahvesini içen adamı buldu. "Yankı?" Efe'nin endişeli sesini duyup başını yavaşça kaldırınca sonunda göz göze geldik.

Titremelerim devam ederken göz temasımızı kesmeden ona doğru yürüdüm. Herkes susmuş, yine ne sorun çıkaracağımı merak ediyordu. O sırada merak ettiğim cevabı onun gözlerinden almıştım. Yaşadığımı gördüğü için şaşkındı çünkü o zehirden sağ kurtulacağımı sanmıyordu. Belki de şaşkınlığının sebebi bu perişan halimdi. Şu an için hiçbir şeyden emin olamıyordum. Öte yandan yaşayacağımı, ölmeyeceğimi bilir gibi bir hali vardı. Bu adam zehirlendiğimi biliyordu, evet, gözleri her şeyi açıklıyordu.

Eğitmenlerin masasına yaklaştığımda duraksamış ve tam karşısındaki yerimi almıştım. "Beni zehirleyen siz miydiniz?" Ayakta durmakta güçlük çekerken söylediklerim buradaki herkesi susturmuştu. Kimse böyle bir soru beklemediği için haliyle şaşkındı.

Sadece beni izlemekle yetinen adam kaşlarımı çatmama sebep oldu. Bana cevap vermeliydi. "Beni zehirleyen siz miydiniz?" Bu sefer avazım çıktığı kadar bağırdım. Tüm arkadaşları afallayarak ona bakıyordu. Bu kez duymayanlar da bağırdığım için duymuştu.

İnkâr et, inanırım. Ya da inanmam, aptal değilim sonuçta!

Kahve kupasını usulca masaya bırakarak başını salladı. "Evet." Tek bir kelime... Bu uğursuz kelime kulaklarımda çınlarken zihnim bu gerçeği reddetmek için üstün bir çaba sarf ediyordu.

"E-evet?" Onaylatmak için fısıldadığımda yaşadığım hayal kırıklığı yüzünden sendeledim.

"Beni öldürmeye mi çalıştınız?" Sertçe yutkunduğumda gerçekleri sonunda kavramıştım.

"Beni öldürmek istediniz!" Öfkemi kusmak istercesine haykırmak yeterli değildi. Ona yapacağım hiçbir şey bana yaptıkları için yeterli olamazdı. "Siz benim meyve suyuma zehir kattınız. Şu anda ölmüş olabilirdim." Herkes dehşete düşmüş gibi bize bakıyordu. Bu tepkisizliği beni daha fazla kızdırmaktan başka bir işe yaramıyordu.

Ayağa kalkarak yanıma geldi. Etrafımızdaki meraklı gözlerden rahatsız olmuştu. "Bunu odanda konuşalım." Kolumu tutacağı vakit buna izin vermeden geri çekildim. "Konuşmak mı?" Kaşlarımı büyük bir alayla yukarı kaldırdım. "Beni öldürmek isteyen biriyle konuşmamı gerektiren bir şey yok."

Geri çekilerek aramızdaki mesafeyi iyice açtım. "Gitmek istiyorum buradan! Hemen, şimdi!" Bu olanlardan sonra kalıp ölmeyi beklemek aptallık olurdu. Bu adamın yanında can güvenliğim yoktu. Katilim beni korurken, asıl koruyucum beni öldürmeye çalışmıştı. Artık kimseye güvenim kalmamıştı. Burada istesem de kalamazdım.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin