(36) Güven Eksikliği.

155K 9.4K 7.4K
                                    

Korku... Eminim ki herkesin korktuğu bir şey vardır. Küçük bir çocuğun yatağının altında saklanan hayali canavarı düşünün. Ya da birinin canından çok sevdiği birine karşı hissettiği kaybetme korkusunu. En basitinden hasta yatağında Azrail'i bekleyen birinin ölüm korkusunu düşünün. Şimdi de en büyük korkunuzu hiç olmayacak bir zamanda karşınızda bulduğunuzu düşünün. Ne hissederdiniz? Korkardınız, değil mi? En büyük korkunuz sizi çok korkuturdu, değil mi? Ben de korkuyordum, o kadar çok korkuyordum ki kendimi on dört yaşındaki savunmasız bir çocuk olarak görecek kadar korkuyordum.

Hep yaptığım gibi avaz avaz bağırmak istiyordum ama yapamıyordum çünkü birileri anlar diye korkuyordum. Kimse bana inanmaz diye korkuyordum. En önemlisi birileri bana inanır diye çok korkuyordum. Biliyorum, çelişkideydim ama Kuzey inanırdı bana, Yarasaların hepsi de inanırdı bana.

Peki ya sonra? Onların aklında şöyle bir sahne canlanacaktı: On dört yaşındaki küçük bir kız yerde ve onun üzerine çıkıp kıyafetlerini parçalamaya çalışan bir adam İşte beni asıl korkutan bu görüntüyü akıllarında canlandırmalarıydı. O adamın ellerini benim üzerimde hayal etmeleri beni korkuttuğu kadar utandırıyordu da. Evet, bu benim utancım değildi ama utanan taraf ben olduğuma göre bu kimin umurundaydı.

Ben şu anda kendimden bile korkarken ne yapacağımı bilmiyorum.

Daha beteri ise bu adamın bana meydan okumasıydı. Ona vurmak için bile dokunamazdım, midem bu kadarına izin vermiyordu. Onun da ikinci defa bana dokunmasına izin vermektense ölmeyi yeğlerdim. O halde ben ne yapacaktım? Eğer yerime Alaz'ı çıkartırsam Alaz acımazdı. Şu anda bile beni korkuttuğunu anladığı için amirine öldürecekmiş gibi bakarken asla ona karşı kaybetmezdi. Fakat bu adam da kendinden düşük rütbede olan birine karşı kaybederse rahat durmayacak birine benziyordu.

Her iki seçenek de birbirinden beterken ben ne yapacaktım? Yankı böyle köşeye sıkışınca ne yapardı? Tabi ya! Üçüncü bir seçenek bulur ve herkese onu kabul ettirirdi. Daha önce bunu hep yapmıştım yine yapardım. Bana yaptığı her şeyin hesabını soracaktım ondan ama böyle değil herkesin içinde hiç değil.

Alaz kolumu tuttuğu için derin bir nefes alıp ondan uzaklaştım. Adama bakıp, "Konuşabilir miyiz?" diye sordum. Alaz kaşlarını çattığında tacizci adama doğru isteksizce bir adım attım. "Yalnız," dedim.

Bu tavrımı anlamasa da başını sallayarak ağaçlara doğru yürüdü. Peşinden gideceğim esnada Alaz kolumu sertçe kavradı. Dişlerinin arasından öfkeyle, "Senin onunla konuşacak neyin var?" dediğinde bu garip hallerimin onu şüphelendirdiğini anlamıştım.

"Kolumu bırak!" diyerek onu uyardım. Şu anda öyle bir ruh halindeyim ki hiçbir erkeğin dokunuşuna tahammül edebileceğimi sanmıyordum.

"Sedef!" demişti ki, "Dokunma bana!" dedim. Kötü olduğumu gören adam elini anında çekmişti lakin gözlerini kısarak bu değişken ruh halimi çözmeye çalışıyordu. Hayır! O lanet zekâsı bunu anlamamalıydı.

Yüzümü daha fazla incelemesin diye kaçarcasına onun yanından uzaklaştım ve adamın peşinden gittim. Çok uzakta değil, sadece diğerlerinin bizi duyamayacağı bir mesafede durmuştuk ancak hepsi bizi gördüğü için merakla izliyordu. "Evet, konuşmak istediğin konu ne?" diye sordu.

Bana üstünlük taslamaya devam ettiği için tiksintiyle güldüm. "Beni tanımadın mı?" dedim. Aramızdaki üç adımlık mesafe bana güven veriyordu. "Dikkatli bak." Yüzümdeki her an kusacakmış gibi duran ifadeyi silmeye çalışmadım çünkü gerçekten her an kusabilirdim.

Büyük bir dikkatle beni süzdükten sonra alay edercesine güldü. "Tanımalı mıyım?" Yumruklarımı sıktığımda gülmek ve çığlık atmak arasında sıkışıp kalmıştım.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin