(19) Arkadaşına Veda Et.

230K 11K 15K
                                    

Bugün bir durgunluk vardı üzerimde. Belki de o gece boynumu öpen adamın dudaklarını hatırladıkça ürpermemden kaynaklanıyordu. Zaten günlerdir o lanet dokunuşu yüzünden uyumaya korkuyordum. Benden Alaz'ı öldürmemi istediği günden beri bir hafta geçmişti. İstediğini yapmadığım için tekrar karşıma çıkmasından korkuyordum. Evet, Alaz'ı öldürmek şöyle dursun, odasına bile girememiştim. Ben bir katil değildim, kimseyi de öldürmeyi düşünmüyordum. O an kendimi kurtarmak için ona istediği cevabı vermiştim, kabul ediyorum ama hiçbir güç beni, birini öldürmem için ikna edemezdi.

Bir hafta boyunca hiç sesi çıkmadığı için tam bu konuyu unuttu diye rahat bir nefes almıştım ki dün gece yatağımın üzerinde bulduğum not kâbusum olmuştu. Sözümde durmadığım için beni, Efe'nin hayatıyla tehdit ediyordu. Benim yüzümden Efe'ye bir şey olursa yaşayacağım vicdan azabını düşünmek bile istemiyordum. Elimde sıkıca tuttuğum küçük not parçasına dolan gözlerle tekrar tekrar bakmaktan kendimi alamıyordum.

"Eğer sözünde durmazsan bugün kızıl arkadaşına veda et, küçük Yarasa'm."

Yatağımda oturdum ve sabaha kadar düşünüp durdum. En kötüsüyse ne düşündüğümü bilmemekti. Tesisin her yerinde güvenlik kameraları varken odama doğrudan giremezdi. Gözlerim bahçe kapısını bulduğunda sertçe yutkundum. Kurşun geçirmez çift katlı cam bile güvende olmamı sağlamıyordu. Bahçeye bakan duvarın tamamı camlarla kaplıydı. Alaz o bahçeye açılan tek kapının odamdan geçtiğini söylemişti. O bahçe, diğer bahçelerle bağlantılı olmadığı için orada herhangi bir kamera yoktu. Fakat bahçeye girmenin bir yolunu bulmuş olmalı ki odama girmişti.

Nottan eğitmenlere bahsetmek istiyordum ama onlara, verdiğim sözden bahsetmek istemediğim için sessiz kalmam en iyisiydi. Hem etrafta o kadar ajan varken Efe'ye ulaşamazdı. Üstelik güvenlik önlemlerini artırmışlardı. Saat beşti, güneşin doğmasına daha bir saat vardı. Üzerimde sadece beyaz bir atlet ve yeşil bir eşofman altı vardı ve giyinmek içimden gelmiyordu. Yataktan çıkarak spor ayakkabılarımı giydikten sonra üzerime bir hırka geçirdim. Dolaptan yeşil, tül bir fular alıp boynuma sardım. Dolabımı düzenleyen kadını sırf bu fularlar için sevebilirdim çünkü her renkten vardı. Siyah olan fularımı nerede düşürdüğümü bilmiyordum ama odamda değildi.

Odamdan çıkarak nöbetçilerin yanından geçip tesisten çıktım. Soğuk hava yine rüzgârdan nefret etmeme neden olurken düşmek istemediğim için yavaş adımlarla gezinmenin en iyisi olduğunu düşündüm. Hafif karanlık olan hava, tebessüm etmemi sağlamıştı. Karanlık korkutucuydu lakin yine de seviyordum. Yaz mevsiminin en sevdiğim yönü ağaçların obez gibi şişmanlamasıydı. Sonbahar gelince ağaçlar depresyona giriyor ve kışın zayıflayıp yapraklarını dökerek çırpı gibi kalıyordu. "Ağaçlar bile formunu koruyor."

Acaba depresyona giren ben miyim?

Açık havada yürüyüş yapmak iyi gelmişti. Biraz daha ilerlediğimde kocaman bir ceviz ağacının dallarına asılı duran kum torbasını görüp durdum. Ama beni durduran şey kum torbası değil, üzerinde pantolon dışında hiçbir şey olmadığı halde o kum torbasını yumruklayan kişiydi. Güneş doğmasa da sabah olmasına az kaldığı için onu çok iyi görebiliyordum. Sırtı bana dönük şekilde kum torbasını yumruklayan kişi Alaz'dan başkası değildi. Her yumruk attığında gerilen sırt kasları yutkunmamı sağlamıştı. Kolunu geriye çekip yumruğunu savurdukça uzun saçları dalgalanıyordu. Ses çıkarmadan birkaç adım daha attım. Çıplak, kusursuz teni ve üzerinde kot pantolondan başka hiçbir şey olmaması nefesimi kesiyordu. Sanki kitaplardaki şu efsanevi yaratıklar gibiydi. Ben sabahın soğuğunda titrerken o üşümüyor muydu?

Potansiyel katil adayına Fulya'nın baktığı gibi bakman çok utanç verici, Yankı.

İkisinin arasında çok fark var! Ben ona yiyecekmiş gibi bakmıyorum, sadece bu soğukta hangi aklı başında insanın yarı çıplak gezeceğini düşünüyorum.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin