(23) İnfaz Emri.

237K 11.6K 16.6K
                                    

Kafam karışmış bir şekilde olanları düşünüyordum ama bir türlü işin içinden çıkamıyordum. Alaz'ın hastanenin bahçesinde bana söylediklerini unutmak istiyordum. Ne demek senden etkileniyorum? İlk kurala ne oldu? Hani eğitmenler ve çaylaklar arasında özel hisler olamazdı? Tamam, Afrodit de buna benzer bir şeyi Kuzey ile yaşıyordu lakin onlarınki tensel bir durumdu. Üstelik eğitmenim, konum olarak sadece Afrodit'ten değil, buradaki herkesten üstündü. Buralara kadar yükselen bir adam şıpsevdi olamazdı, değil mi? Sonuçta aldıkları eğitimin içinde duygu kontrolü de vardı.

Beni sevmesi, onun gibi profesyonel bir ajanın işini tehlikeye atardı. Afrodit için bile sırf işi yüzünden geri adım atıp Pars'ı öldürmeyen bir adam, bana bağlanamazdı. Eğitmenim, duyguları zayıflık olarak gören biriydi ve bu kadar kısa zamanda beni sevmesi imkânsızdı. Bu da demek oluyor ki ben haklıydım çünkü öcü beni istiyordu ve eğitmenime göre ben ihanet etmeye meyilliydim. Büyük ihtimalle beni kendisine bağlamak için böyle davranıyordu. Onu seversem aptal âşıklar gibi her dediğini yapacağımı düşünüyor olabilirdi. Bu adamın gerçekten sınırları yoktu!

Daha önce beni Pars'tan kıskandığını hissettiğim için bunu ona sormuştum ve kendinden emin bir şekilde hayır demişti. O zaman yalan söylemediğini anlamıştım ama dün de yalan söyler gibi bir hali yoktu. Sanki ben vurulduktan sonra benden hoşlandığını fark etmişti. Ne yani, onun duygularını ortaya çıkaran acı çekmem miydi? Normal erkekler bir kadının güzelliğinden, bedeninden, aklından ya da ne bileyim gülüşünden falan etkilenirdi. Bu ruh hastası da benim acı çekmemden mi etkilendi? Allah aşkına, acıdan ortalığı ayağa kaldırırken nasıl etkileyici olmayı başarmıştım ki?

Önce bir konuda kendimle anlaşmalıydım. Âşığım demedi, seviyorum demedi, hele hoşlanıyorum hiç demedi. O bana etkileniyorum dedi! Bunu üçüncü dünya meselesi yapmayı bırakmalıydım. Çünkü herkes bir şeylerden etkilenirdi sonuçta. Böyle düşününce nasıl rahatladığımı anlatamazdım.

"Biliyorum, yorgunsun." Yosun, bana tebessüm ederek göz kırptı. "Arkadaşların günlerdir seni bekliyor. Onlara bir görün, sonra odana çekilirsin." Asansörün içinde beni izleyen adama bakmamaya çalışarak başımı salladım. Yol boyunca düşünmekten beynim yanmıştı.

Kapılar açıldı. Koridoru geçerek yemekhaneye girdiğimizde herkesin orada olduğunu gördüm. Gözlerim Çakalların masasını es geçti. Bir köşede somurtarak oturan Yarasaları bulunca tebessüm ettim. "Kuzey..." diye fısıldadığımda hemen başını kaldırıp beni gördü ve "Sedef!" diye ismimi öyle içten bir şekilde söyledi ki gülümsedim.

Yosun'un kolundan çıkarak ona doğru yürüdüm. Sandalyesini iterek ayağa kalktı ve koşup yanıma geldi. Siyah gözleri acıyla harmanlanarak hüznünü bana yansıtırken, ensemi kavradığı gibi beni göğsüne bastırdı. "Öldüm be güzelim..." diye boğuk bir sesle fısıldadığında, ağlayarak kollarımı boynuna sardım. "Bir daha senden gitmem... Gidemem ki." Aynı hatayı ikinci kez asla yapmazdım.

Yüzümü ellerinin arasına alarak alnını alnıma yasladı ve gözlerime baktı. "Söz mü? Ama yine sözünü tutmayacaksan..." demişti ki tıpkı onun gibi ben de yüzünü avuçlarımın içine aldım.

"Söz, çıkacaksak birlikte çıkacağız ve dibi boylayacaksak da bunu birlikte yapacağız. Gözlerin ne zaman beni ararsa hep bir adım arkanda olacağım." İstediği sözü alınca bana öyle bir sarıldı ki uzun zamandır ilk kez kendimi bir yere ait hissettim. Yarama dikkat ediyordu ve daha sıkı sarılmaktan korkuyordu. Bu sefer sözümü tutacaktım. Gerekirse onu canım pahasına koruyacak ve hep bir adım arkasında durarak ona gelecek tüm tehlikeleri savuşturacaktım. Geçmişim olan çocuğu bu sefer geçmişte bırakmak yerine onu geleceğime taşıyacaktım.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin