(24) Ajan ve Öğrenci.

198K 10.7K 11.9K
                                    

Ellerimi yukarı kaldırarak avuç içlerime düşen yağmuru izledim. Oldum olası ıslanmayı sevmemişimdir ama odamda da duramadım. Duvarlar üstüme üstüme gelmiş ve boğulduğumu hissettiğim için kendimi yine bahçede bulmuştum. Bir sıkıntı vardı içimde, kalbimi göğsümde sıkıştıran bir sıkıntı. Bu aralar sabahları hep erken kalkar olmuştum ve gün ışımadan bahçede uzun uzun gezmek yeni alışkanlığımdı. Hasta gibiydim ama hastalığım iyileşmekte olan sırtımdan kaynaklanmıyordu. Benim hastalığım içten içe beni tüketen bir veba gibi derinlerdeydi.

Sığamıyordum hiçbir yere, nefes alıyor lakin yaşamıyor gibiydim. Kesinlikle depresyona girdiğimi düşünüyordum, bunun başka bir açıklaması yoktu. Ağaçların arasından geçerek yavaş adımlarla yürümek, son zamanlarda çok sık yaptığım bir şeydi. Başımı kaldırarak yağmurun yüzüme düşmesine izin verdim. "Ruhuma ulaşamıyor olman büyük kayıp," dedim yağmura.

Takip edildiğimi bile bile bahçenin tenha yerlerine doğru yürüdüm. Yağmur ve rüzgâr titrememe sebep olsa da durmadım. "Bir seferinde intihara kalkıştım." Takipçimin duyacağı kadar yüksek bir sesle konuştum. "Ama cezaevinin ölmek için fazla kalabalık olduğunu gözlerimi hastanede açtığımda anladım."

Gerçeklikle alakası olmayan bir tebessüm kondurdum dudaklarıma. "Belki de intihar etmek için kendimi ranzaya asmaya çalışmak iyi bir plan değildi." Kendi acımla dalga geçerek güldüm. On dört yaşındaysanız intihar etmek gibi bir aptallık yapmayacaksınız.

"Neden kendini öldürmeye çalıştın?" Başından beri Pars'ın beni izlediğini biliyordum, nihayet saklandığı yerden çıkmıştı.

Yüzümdeki ıslak saçlarımı çekerek ona döndüm. "Sizin Bayan Afrodit'e yapmaya çalıştığınız şeyin aynısını başka biri de bana yapmaya çalıştı," dedim. Duymayı beklediği son şey bile bu sözler değilmiş gibi yutkunmuştu. Söz konusu ben olduğumda bence kimse darbenin nereden geleceğinden emin olmamalıydı.

"Kendimde değildim," dedi. Gözlerime bakarken beni ikna etmek ister gibiydi. "Gençtim ve sarhoştum o gece."

"Haklısınız, siz suçlu değilsiniz, suçlu olan alkol," dedim alay edercesine. "Suçlu siz olamazsınız. Asıl suçlu, arkasına saklandığınız bahaneler." Zaten neden onlar suçlu olsun ki? Suçlayacak o kadar şey varken onlar neden olsun?

"Burada aslında suçlu olan ben ve Buket gibiler. Çünkü sizin gibi iradesi düşük erkekler var oldukça kadın olmak en büyük suç." Adımlarım karşısında durdu. "Gözlerinize bakıyorum ama orada pişmanlık yok," dedim.

"Yanılıyorsun, Yankı." Savunmaya geçmek için gecikmemişti. "Ben o gecenin pişmanlığını hâlâ yaşıyorum." Konuşurken bakışlarını kaçırması ve sürekli duraksayan sesi yalan söylediğini açıkça belli ediyordu. Neden beni aksine inandırmaya çalıştığını bilmiyordum ama yaptığı hiçbir şey için pişman olmadığını görüyordum.

Üşüdüğüm için onunla olan konuşmamıza bir son vermek istedim ve bunu yaptım da. Kuru bir selam verip uzaklaştım onun varlığıyla kirlettiği bu yerden.

Odama geri dönünce hâlâ içimdeki öfkeden kurtulamadığım için sinirle dönüp duvara bir yumruk attım. Parmaklarımda hissettiğim sancıyla bir küfür savurdum. "Ilgaz ile izlediğimiz o filmde duvara yumruk atan adama bir şey olmuyordu ama," dedim kendi kendime. Kızaran parmak boğumlarımı görünce dudaklarım titredi. "Ya valla bıktım artık!" Kendi kendime zarar vermek nedir Allah aşkına?

Güzel, rahatlatıcı ve sıcak bir banyo gerilen kaslarıma iyi gelmişti. Banyodan çıkınca askılı siyah, bir atlet giydim ve üzerine geçirdiğim mavi gömleğin önünü açık bıraktım. Hava bugün soğuk olduğu için ceketimi giymiştim. Kısa bir saç kurutma operasyonundan sonra açık bıraktığım saçlarımla hazırlığımı tamamladım. Bir an pantolon yerine etek giymeyi düşünsem de etrafta bu kadar sapık varken bunun pek akıllıca olmayacağını düşündüm.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin