bölüm 26

109K 6.5K 527
                                    

Kalabalık dağılıp yalnız kaldığım da yorulduğumu hissettim. Olaydan sonra üç dört gün geçmişti ama tam anlamıyla kendimi toparlayamamıştım. Herkesle birlikte yavuz' da çıktığında bütün odaya sessizlik hakim oldu. Yastığımı yapabildiğim kadar düzeltip yattım. Gözlerimi kapatıp uyumak istiyordum artık.

Odanın kapısından gelen tıklama sesiyle bu gün yatıp dinlenemeyeceğim çoktan anlaşılmış oldu. Kimin geldiğini görmediğimden " girin lütfen " diye seslendim. Sesimin bıkkınlık taşımamasına dikkat ederek.

Giren evin güvenliği gibi bir çok işinden sorumlu Mahmut ağabeydi. Kapıdan içeri bir adım atmış yüzünde mahcup bir ifadeyle bana bakıyordu. Girip girmemek, konuşup konuşmamak arasında kalmıştı.

Gülümsedim. " gel Mahmut ağabey "dedim

Utanmış bir şekilde " rahatsız etmiyorum ya gelin ağam " dedi.

Yüzünden bu kadar cümleyi bile zorla bir araya getirdiği belliydi. Ama yinede bu korkusunu anlayamamıştım " estağfurullah buyur gel " dedim tekrar. Altı üstü bir geçmiş olsun diyecekti. Neden bu kadar çekiniyordu.

Bakışlarımı üzerime çevirip açıkta kalan bir yerim var mı diye kontrol ettim ona çaktırmamaya çalışarak. Yok açıkta bir yerim yoktu. Neden bu adam bu kadar çekiniyordu. Burası yatak odam olduğu içindi herhalde.

Yerinde kıpırdanıp " şey hanım ağam benim oğlan " dedi. Yüzünü yere eğdi " başımın etini yiyor eğer iznin olursa bir geçmiş olsun demek istiyor. " dedi. Şimdi anlaşılmıştı bu çekingenliğinin sebebi.

Mahmut ağabeyin oğlu emre, o gün benimle çarşıya gelen çocuktu. Kaçırılmam dan kendini suçladığını tahmin edebiliyordum. Emre'ye gülümseyerek " tabi ki o nasıl laf gelsin " dedim.

Emre başı eğik, bakışları yerde adım attı odanın içine, hazırda kapının yanında bekliyordu anlaşılan.Elimle odanın içini gösterip " gel emre lütfen " dedim. Elleri önünde bağlı mahcup bir şekilde odaya adım attı. Başı yerde olduğundan yüzünü göremiyordum.

Yüzünü kaldırdığın da resmen dumura uğradım. Yüzü gözü mosmordu. Bu haliyle nasıl ayakta duruyordu. Ben olsam gözlerimi bile açamazdım. Yerimden hızla doğrulup " ne oldu sana böyle " diye sordum. Karnıma giren ince sızıyı göz ardı edip " hırsızlar sana da mı bulaştılar yoksa" dedim.

Cevap vermeden kafasını hayır anlamında sallamakla yetindi. Gözlerime bakamıyordu. Neydi bu hali o zaman. Meraklanmıştım. Kapıdan yavuz girip odada Mahmut'u görünce biraz şaşırmıştı ama Emreyi görünce böğürerek " ne işin var lan senin burada "deyip. çocuğun boğazına yapıştı.

Onun bu hareketiyle emre'ye bulaşan hırsızlarda kendini belli etmişti tabi. Yavuzu ilk defa böyle görüyordum. Bir aslan gibiydi kaşları çatık, sert yüzlü. Normalde de yıkılmaz bir tavrı vardı ama böylesine sinirliyken etrafını yakıp yıkan bir hortum gibiydi.

Bir iki seslendim yavuz diye, seslenmeleri mi duymayınca bu seferden yataktan kalkıp yanına gittim.Çoktan çocuğu yumruklayıp yere düşmesine sebep olmuştu. E tabi bu arada benimkinin böğürmesini duyan konak ahalisi de bir şey oldu sanıp tekrar odama doluşmuştu.

Yavuzun yanına giderek emreyle arasına girdim güç bela. Mahmut ağabeyin oğluna içi gidiyordu ama kaç yıllık ağasını da sesini çıkaramıyordu muhtemelen. Ellerimle yavuzu geriye biraz iteleyerek " yavuz Allah aşkına ne yapıyorsun " dedim. O kadar sert ifadeliydi ki şu an beni görmüyordu bile. Israrla gözlerinin içine bakıyordum. '' Çocuğu haşat ettin resmen '' diye bağırdım.

Canım feci yanıyordu ama yavuzu bırakamazdım. Ayırmasam Emre'nin yüzünü tanınmaz hala getirecekti. En sonunda farkıma varıp oda ellerimi tuttu. " iyi misin " diye sordu Sessizce, kendine gelmişti sonunda. O çatık kaşları yavaşça düzelmiş etrafının farkına varmıştı.

SÖZLEŞME ( düzenlenecek )Where stories live. Discover now