2

1K 118 100
                                    

Medya||Social Cues - Cage the Elephant



"Baekhyun!"

Nefesimi tuttum, ellerim, ağacın kahverengi gövdesine daha da sıkı yapışırken dengemi sağlamaya çalışarak yere çömelmiştim. Çevremdeki bin bir türlü bitkiden yayılan bin bir türlü aroma, burnuma dolarak başımı döndürüyordu, sanırım nefeslerim çok hızlı ve düzensiz olduğu için bu normaldi. Normalde dizlerime gelen beyaz kumaşın kayarak yere, tam da çamurun göbeğine sürtündüğünü fark edince onu hızla geri çektim. Kyungsoo beni öldürecekti.

"Baekhyun, seni bulursam cidden kötü şeyler olacak!" Sesi yeniden yükseldiğinde bir anlık boşluğuma geldi ve sessiz bir kıkırtı bıraktım, ne yaptığımı anladığım anda dehşet dolu bir ifadeyle ağzımı kapatsam da çok geçti. Beni duyduğunu belli edercesine ayak sesleri bir an duraksadı, yere düşen yapraklar, bir çift siyah bot altında ezilmeye mola verdi.

Beni bulma, beni bulma, n'olur beni bulma...

Adım sesleri, bu sefer gittikçe yaklaşmaya başladı, belli ki bulunmuştum. Olduğum yere iyice sindim, ağan gövdesinde kalan diğer elimi de ağzıma yerleştirip nefes seslerimi dahi kesmeye çalıştım. Gözlerim, içinde bulunduğum kovuğun, benim minik bedenimin bile zorlukla sığdığı deliğine odaklandı. Çimenlerin arasındaki bana oldukça tanıdık olan bir çift botu görene kadar bakmaya devam ettim.

Botlar durdular, tam da kovuğun tek giriş ve çıkışı olan deliğin önündeydiler. "Baek, orada mısın?" Henüz göremesem de elinin deliğe uzandığını hissedebiliyordum. Gidebileceğin kadar gerileyip dizlerimi göğsüme çekerek yere oturdum, artık kıyafetimin kirlenmesi umurumda bile değildi.

Beni bulma, beni bulma, lütfen, lütfen, lütfen...

"Bahsettiğiniz Baekhyun bu boylarda, beş-altı yaşlarında bir çocuk mu?"

Bana kesinlikle yabancı olan kalın, derin sesi duyduğumda, içimde nedensiz bir umut baş gösterdi.

Delikten içeri girmek üzere olan el anında geri çekildi, tahminen sahibi de geri ayağa kalkmıştı. "Evet!" diye şakıdı, heyecanlı bir sesle. "Aslında sekiz yaşında ama çok ufak tefek, yaşıtlarından biraz kısa kalmış! Kumral saçları var ve yüzünden o pis sırıtışı hiç eksik olmaz! Onu gördünüz mü yoksa?"

"Şu tarafa doğru koştu." Doğal olarak gösterilen yönü göremiyordum, sadece benden uzak bir yerler olmasını umut edebildim. Yeniden nefesimi tuttum.

"Ah, teşekkür ederim! Eğer böyle devam ederse o velet ilk bine bile giremeyecek! Onu gördüğüm anda bir güzel haşlayacağım!" Jongin'in sesi gittikçe azalırken rahatlayarak uzun süredir tuttuğum nefesimi verdim, kısa bir sürenin ardından tamamen duyulamaz hale gelmişti.

Bu sefer diğer adama ait olduğunu düşündüğüm adımlar kovuğa yaklaştılar, yerdeki onlarca yaprağın çıkardığı hışırtılar iyice artıyordu. Ağacın gövdesindeki delikten içeri ferahlatıcı bir rüzgar dolarken gözlerimi kapatıp yüzümü yalamasına izin verdim.

"Ormanın bu kadar derinlerinde küçük çocukları avlayan iblisler olduğunu kimse söylemedi mi sana?"

Sözcüklerindeki tehditkâr anlamlar, rahat ses tonuna yansımasa da içime, huzursuzluğun gerginlikle harmanlandığı, tuhaf bir his çöktü. "Seni tek hamlede öldürüp cesedini annenin bile bulmayacağı diyarlara saklamalarından hiç korkmuyor musun, Baekhyun?"

Anında kanım kaynarken tek bir hareketle delikten çıkmaya çalıştım ancak delik, benim bedenim için bile fazla minikti anlaşılan. Bacağım girişe takıldı ve yüz üstü yere çakıldım, belimdeki kılıcım da nazik bir tın sesi çıkararak hemen yanıma düştü. Utansam da bunun beni durdurmasına izin vermeyerek hemen ayağa geri kalktım, ağacın gövdesine sırtını yaslayıp yere oturmuş, rahat bir gülümsemeyle beni izleyen adama baktım.

crimsonWhere stories live. Discover now