İlk Final

1.2K 98 190
                                    

En yakınımda duran Chanyeol, bir hamle yapmama izin vermeden, Kar Beyazını tutan elimi bileğimden yakaladı, ela gözlerinde çözemediğim bir ifade vardı. Zaten her şeyi buğulu görüyordum, bir de bana öyle baktığında doğru ve yanlış tamamen birbirine karıştı.

"İyi değilsin," dedi, yumuşak bir sesle, baş parmağı kavradığı bileğimi okşarken derin nefesler alıyordum. "Biri sana zarar vermeye çalışıyor, kafanı karıştırıyor. Lütfen benimle kal. Bizimle kal." Bir an duraksarken boştaki eli yanağıma çıktı. Gözlerimi, ela bakışlardan kesinlikle ayıramıyordum. Acı çeken bendim, öyleyse neden canı yanıyormuş gibi kırık bakıyordu?

"Sevgilim," diye fısıldadı yumuşakça.

Ağlamaklı bir ses çıkarıp gözlerimi kapattım; ne vücudumda ne de ruhumda herhangi bir kontrolüm vardı. Zihnimdeki her düşünce, Kar Beyazını yeniden kalbinin ortasına saplayıp bu sefer onu temelli bir şekilde dünyadan göndermemi haykırırken sıcaklığını hisseden bedenim, kendimi tamamen ona bastırmam için yalvarıyordu. Gerçekten arzuladığımın ne olduğunu bile bilemeyecek bir duruma düşmüştüm.

"Söyle bana," derken yanağımdaki eli, değdiği yerleri okşayarak geçiyordu, bir anlığına gerçekten de istediği her şeyi söyleyebilirmişim gibi hissettim. "Kimi görüyorsun? Tarif et." O kadar yavaş konuşuyordu ki sesini biraz yükseltirse cinnet geçirmemden korkar gibi bir hâli vardı ve eh, ona hak verebilirdim sanırım.

Yutkunurken Junmyeon'un arkasında durup gülümsemesini bir an bile bozmadan bizi izleyen adama baktım. "Gri gözleri var, sanki... duman gibi."

Chanyeol'ün, benimkiyle neredeyse bitişik olan bedeni kaskatı kesilirken Junmyeon'un yüzü kireç gibi bembeyaz kesildi ve bir şey söyledi ancak kelimeleri kulağıma kadar ulaşmadı, hatta Chanyeol'ün sıcaklığı bile yok olmuştu. "Hemen gitmeliyiz," dediğini duydum, suyun altında gibiydim.

Gri gözlü adam güldü. "Dünyanın öbür ucuna gitse bile onu bulurum, benden daha fazla kaçamaz." Boş boş ona baktım, ne söylemeye çalıştığını anlayamıyordum. "Şu an sana dokunan o ellerin, daha önce nerelerde gezindiğini hatırlatmamın lüzumu var mı?" diye sorduğunda aklımda, Chanyeol ve İblis Kral'ı yatakta gördüğüm anı canlandı ve kendi yanağımdaki elini sertçe ittim. Kaşları anında çatılsa da gerilemedi. Bir şeyler söyledi ancak ben kesinlikle duymadım. "Seni burada, handa tutmasının sebebini bilmediğini söyleme sakın bana. İki asır evvelki o aptal çocuk gibi gözünün önündekileri görmezden gelmeye devam mı edeceksin yoksa?"

Yumruklarım sıkıldı. "Hayır."

"Seni handa tutuyor çünkü kendin söyledin, İblis Kral koruma büyüsünü kolaylıkla geçebilir. Chanyeol, tek başına seni yenecek kadar güçlü değil, bu yüzden sevgilisinin gelmesini bekliyor. Odadaki herkesle birleşip sana saldıracaklar, sonra Anka Hançerle öldürüp İblis Kral'ı bedeninde canlandıracaklar. Buna izin veremezsin."

"Hayır."

"Onlar seni öldürmeden sen onları öldürmek zorundasın."

Duyduğum tek cümle, vücudum adına kırbaç yemiş at etkisi yarattı ve bileğimi Chanyeol'ün elinden kurtarıp neresi olduğunu bilmediğim bir yerlere rastgele saldıracaktım ki kapı açıldı ve gri gözlü adam, sanki sadece renkli tozlardan oluşuyormuşçasına belki de milyonlarca parçaya ayrılıp havaya karıştı.

Baş ağrım anında hatrı sayılır bir miktarda azalırken panikle içeri giren Irene'e baktım. Üzerinde mor kıyafetler vardı, güzel yüzü, endişe ve korkunun getirdiği olumsuz enerjiyle gerilmişti. Benim, sonucunda odadaki herkesi doğramaya karar verdiğim bir cinnet geçirdiğimi fark etmemiş miydi, yoksa umursamamış mıydı, bilemedim ama bağırarak konuşurken yalnızca Chanyeol'e bakıyordu. "Saldırı altındayız! İblis Kral koruma büyüsünü geçmiş!"

crimsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin