34

467 87 82
                                    

Medya ||  Roxanne from Moulin Rouge

Kafamı hafifçe kaldırdığımda Sehun'un şaşkınca hançere baktığını görmek, içimde inanılmaz bir tatminiyet hissinin baş göstermesine neden oldu. Gözlerim seyirciler arasında dolaştı, bu, tamamen istemsizce yaptığım bir hareketti. Bakışlarımın hedefinde Chanyeol vardı, tabii ki. Onu göremedim ancak içten içe orada olmasını ve hançerin yok oluşuna şahitlik etmesini istiyordum. Kalabalık yumruklarını sallayıp çığlıklar atarken gözlerim, her ne kadar sonuçlar meyve vermese de arayışlarını durdurmadı.

"Öyleyse Arena başlasın." Yüce Kral yerine geri oturdu, tezahüratlar yeri göğü inletiyordu.

Sekizimiz de ayağa kalktık. Dört kız ve dört erkektik, latif bir denge vardı. Mareşal'in muhafızlarından biri siyah bir torba açtı ve herkesin önünde kura çekildi. Sistem oldukça basitti. Örneğin beş ve sekiz sayılarını birlikte çektiğinde, ilk turun düellosu için beşinci ve sekizinci yarışmacılar eşleşiyordu, kazanan da üst tura yükseliyordu. İlk başta sekiz kişi ikişerden dört düello yapıyordu, sonra dört galip arasında iki düello gerçekleştiriliyordu ve son olarak finalde iki kişi yapayalnız, kozlarını paylaşıyordu. Göz ucuyla, hâlâ Kral'ın önünde sakin ve soğuk bir parıltıyla oturan hançeri izleyen Sehun'a baktım.

Muhafız, beni temsil eden sayı olan birle beşi beraber çekti. Üç kişi ötemdeki, Yarışma'yı beşinci olarak bitiren Kuon'a baktığımda onun da gizlice beni izlediğini fark ettim. Yüzünün rengi birkaç ton açılmıştı, adem elması çok hafifçe hareket etti. Nedense bu, avlayacağı kuzunun onu fark ederek tir tir titremesini izleyen bir kurt misali tatmin etti beni.

İlk düello bizimdi, kazanan da ikinci turda, üçüncü ve yedincinin düellosunun kazananıyla eşleşecekti. Anlaşılan finale kadar Sehun'la karşılaşmayacaktım.

Kura çekimleri sonlanınca yine tezahüratlar eşliğinde çadıra geri döndük. Jongin'in bana uzattığı suyu kafama diktim. "Veletsin falan ama destekleyenin çok ha." Jongin gülümsüyordu. Cevap vermeden bir köşeye gergince oturmuş, bacağını deli gibi sallarken yere bakıp kara kara bir şeyler düşünen Sehun'a odaklandım. O bu durumdaysa Chanyeol hançerin yok edileceğini öğrenince ne tepki verirdi?

Chanyeol aklıma geldiğinde ruh hâlim anında çöktü; öfkem ve depresyonum vücuduma geri döndü. Yüzü aklıma her geldiğinde kalbim acıyla kasılıyordu ve bununla nasıl başa çıkacağım hakkında bir fikrim yoktu, bu yüzden görmezden geldim. Ya da en azından denedim.

"Efendi Baekhyun, Efendi Kuon, lütfen yerlerinize geçin." Mareşal'in, devamlı olarak panik atak geçiren muhafızı bize seslendiğinde suyun kalanını Jongin'e geri uzatıp ayağa kalktım ve beklemeden tüllerin önündeki kısma geçtim. Kuon da çok geçmeden yanımda belirdi. Benim aksime ne derece gergin olduğunu görmek, gözlerimin parlamasına neden oldu. Küçüklüğümde sürekli arkamdan konuşur, benimle hiç durmadan dalga geçerdi; sonunda intikamımı alma zamanım gelmiş miydi?

"Elinden geleni ardına koyma," dedim, sesim tehditkâr olmaktan ziyade yumuşak bir tondaydı. Cevap vermek yerine sadece kafasını salladığında üstelemedim, zaten o esnada General Minfan bizi düello için çağırmıştı. Yürüdük ve boş alanın tam ortasında, birbirimizden beş adım ötede durup selam verdik.

Arena'ya katılan herkesle alakalı her şeyi biliyordum; kullandıkları silahlardan tutun da yetiştikleri çevreye kadar. Son sekiz belirlendiğinde derin bir araştırma yapmıştım, ne de olsa rakibini tanımak her zaman için bir avantajdı. Kuon kırbaç kullanıyordu; kırbacı bizzat annesi tarafından, en iyi demirlerle özel olarak işlenmişti. İlk yıllarımızda etrafta kırbacını sallarken yüzünde oluşan kendini beğenmiş ifade aklıma gelince dişlerimi sıktım.

crimsonWhere stories live. Discover now