13

613 93 110
                                    

Medya || Devil Town - Cavetown

"Bu delilik! Sanırsın koca krallıkta asker kalmamış!" Jongin hiç durmadan söylenirken Kyungsoo sessizce yanında yürüyordu. "Ne demek 'iblis düşük seviyeli, Baekhyun onu gözü kapalı bile hâlledebilir'? Seni ne sanıyorlar acaba, sümüklü bir velet olduğunu illa hatırlatmamız mı gerekiyor?"

Ben iç çekerken Taeyeon kıkırdıyordu. Kyungsoo, uyaran bir tonla, "Jongin," dedi.

"Ne? Sanki sen de benim gibi düşünmüyorsun." İkisi arasında bir bakışma geçti, yalnızca saniyelerin ardından pes ederek gözlerini ayıran Jongin olmuştu ancak yine de susmadı. "Daha geçen gün kendi ayağına takılıp düştü rezil velet, senden ne gibi bir beklentileri olabilir ki?"

"Velet değilim," diye homurdandığımda enseme bir şaplak yedim.

"Sen sus bakayım! Başımıza ne geldiyse senin yüzünden geldi zaten!"

"Subay Jongin, lütfen bir tane de benim için vurun." Taeyeon hevesle konuştuğunda Jongin onu kesinlikle ikiletmedi ve enseme bir tane daha geçirdi, bu da sarışın kızın kahkahalarla sarsılmasına neden olmuştu.

"Yeter!" diye çıkıştığımda Taeyeon hâlâ gülme krizi geçiriyordu.

"Çok komiksiniz, Subay Jongin! Bir gün Komutan Kyungsoo'yla saraydan ayrılırsanız şayet, komedyen olmayı kesinlikle düşünün." İkisi birlikte katıla katıla güldüler.

"Subay Jongin komedyen olur mu, bilemem ancak biraz daha konuşmaya devam ederse bu geceyi sarayın dışında geçireceği kesin." Kyungsoo'nun sesini duyan Jongin'in gülüşü anında kesildi panik içinde ona baktı. Dile getiremese de bir köpek yavrusundan farksız gözleri, 'lütfen beni dışarı atma' der gibi bakıyordu. Bu sefer kahkahası havada yankılanan kişi ben oldum.

"Ne olursa olsun sen de bunun çok yanlış bir karar olduğunu biliyorsun. Baekhyun büyük isimlerle karşılaşmış olabilir ancak hepsinde şansı yaver gitti. Bir sonrakinin de böyle olacağını kimse garanti edemez." Ses tonu ciddileşmişti, Kyungsoo ona cevap vermedi, yüz ifadesi de kesinlikle okunmuyordu.

"Sadece şans değildi," dediğimde sur kapısının önüne gelmiştik, bu yüzden üçü de dönüp bana baktılar. "Beş bin öğrencinin arasından, hem kılıç derslerinde hem de yazılı derslerde birinci oldum. Evet, şanslı olduğum bir gerçek olabilir ama bulunduğum yere gelmek için çok çalıştım. Bütün öğretmenlerim güçlü ve zeki olduğumu söylüyorlar. Benim için bu kadar endişelenmek yerine yapabileceklerime birazcık güvenseydiniz kendimi daha iyi hissederdim."

Jongin'in suratı düşerken Kyungsoo her zamanki gibi renk vermedi Taeyeon'sa kendini fazlalık gibi hissedip özel bir şeylere gereksiz yere şahit olduğu için rahatsızlık duyuyordu belli ki, biraz uzaklaşmakla olduğu yerde kalmak arasında karar vermeye çalışır gibi bir hâli vardı. Gözlerimi özellikle Kyungsoo ve Jongin'in üzerine diktim, kendilerini azami derecede kötü hissetmelerini sağlamak için elimden geleni ardıma koymuyordum.

Onları suçlamaya hiç hız kesmeden devam edecektim ki biri "BAEKHYUN!" diye bağırarak yanımıza koştu, bir adım ötemde durduktan sonra ellerini dizlerine yaslayarak eğildi ve soluklanmaya çalıştı. Sırtındaki bez çantayı da o an fark ettim.

"Hayır," dedim Kyungsoo'ya dönerek.

"Evet." Sehun sırıttı. "Ayrıca Komutan Kyungsoo'ya öyle bakmaktan vazgeç, bu, onun fikri değildi. Mareşal beni de görevlendirdi." Göğsünü gururla işaret etti, yüzündeki aptal gülümsemeyi bir tokatla dağıtmak için inanılmaz bir istek duydum.

"Olmaz, yalnızca ayak bağı olursun. Hem Taeyeon zaten geliyor, sen ne işe yarayacaksın ki?" Sıkıntıyla ofladım, çok konuşup bizi bir saniye bile rahat bırakmayacağı, gördüğü her güzel manzarada durup kuşları, böcekleri falan izlemek isteyeceği, beni sinir krizi geçirmeye teşvik edecek yol şarkıları söyleyeceği sancılı gerçeklerden sadece bazılarıydı ama gelmemesini istememin sebebi çok başkaydı.

crimsonTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang