40

514 80 63
                                    

Medya || Hideaway - Dan Owen




Chanyeol, gözlerimin gökyüzüne kaydığını görünce kafasını kaldırıp bakışlarımı takip etti ve beyaz yılanı gördü. Hızla bana dönüp dirseğimi yakaladı. "Gidiyoruz," dedi sertçe, beni çekerken.

Dirseğimi tutuşundan kurtarıp inanamıyormuş gibi ona baktım. "Gitmek mi? Deli misin sen? İblis Kral'ın şu hâline bir bak, onun gibi birini mahvetme fırsatı insanın ayağına kaç yüzyılda bir gelir?"

"Onu Kar Beyazıyla öldüremezsin, şu anda yapabileceğin hiçbir şey yok! Yixing'in isteyince ne kadar korkunç olabileceğini biliyorsun! Daha fazla yaralanmadan gücümüzü toplayalım ve orduyla geri-"

"Onu öldüremediğim için kalmak istiyorum zaten," derken Kar Beyazını hızla çektim. Kılıç boğazından çıkınca İblis Kral, birkaç nefes alma girişiminde bulundu ancak hiçbirinin akciğerlerine ulaştığını sanmıyordum. "İstediğim her şeyi yapabilirim, onu ölmekten beter edebilirim."

Omuzlarımı kavrayıp ona bakmamı sağladı, gözlerinde paniğin endişeye karıştığı, derin elalarını kaplayan siyah bir korku bulutu vardı. Korkuyordu. "Sen bu değilsin! İnsanlara işkence edip avıdan kıvrılmalarını zevkle izlemezsin! Neyin var böyle?!"

Ellerini ittirip birkaç adım gerilemesini sağladım. "Bu adam masum insanları öldürdü. Dünyada adaletin olmadığını kendin söylemiştin, yıllar sonra bu konuda haklı olduğunu fark ettim ve ben de kendi adaletimi sağlıyorum işte, ne var bunda?" Alaycı bir şekilde güldüm ama gülüşüm kesinlikle gözlerime ulaşmadı. "Aşık olduğun adamı bu hâlde görmeye dayanamadığını biliyorum ama layığını buluyor."

Yutkundu, gözlerindeki parıltı yumuşamıştı. "Evet," dedi usulca. "Aşık olduğum adamı bu hâlde görmeye dayanamıyorum." Çenem kasıldı.

"ABİ!"

Chanyeol'ün arkasından gelen sesle ikimiz de o tarafa döndük. Yixing, Shū'nun üzerinden inmiş, beyaz yenlerini dalgalandıracak şekilde, olduğumuz tarafa doğru koşuyordu. Uzun saçları, her adımıyla sallanarak güzel yüzünü okşuyor ve ortaya latif bir görüntü oluşturuyordu, hatta neredeyse nostaljikti. Nedense büyğlenmiş gibi gözlerimi ondan ayıramadım.

"Ha... ha... ha..." İblis Kral'dan çıkan ve silik kahkahaları andıran sesi duyduğum anda transtan çıkıp kan içinde kalan yüzüne baktım. Kılıcımı yeniden kaldırdım, tam ağzına saplayacaktım ki zorlukla bana baktı ve sağ gözü kapandı, sanki göz kırpıyordu. Sonraki an, yerde boylu boyunca uzanan, bir çöplükten farksız hâle gelmiş bedeni yok oldu, sadece sarı kumların üzerindeki kızıl lekeler kaldı.

"SİKTİR!" diye bağırıp Kar Beyazını, daha saniyeler önce durduğu zemine sapladım.

Fakat Chanyeol sinir krizi geçirmeme izin vermeden beni kavradı ve koşmaya başladı, Kar Beyazını topraktan çıkardım, hızlı adımlarına zar zor ayak uydurabiliyordum. Bir şey söylemedi, bir şey söylemedim ve sadece beraber koştuk. Yixing de arkamızdan geliyordu, peşimize büyüklü küçüklü ve aç olduklarını açıkça belli eden sesler çıkaran yüzlerce beyaz yılan takmıştı ancak Chanyeol elinin tek bir hareketiyle aramıza kırmızı, kıpkırmızı alevlerden bir çizgi çekti ve yılanlar tıslayarak durdular. Sarı gözleri bizden bir an ayrılmasa da yanımıza gelmeye cesaret edemediler.

Saray surlarını geçip yeşil ormana vardık, sonra bir anda etrafımızdaki görüntü değişti. Hâlâ bir ormandaydık ancak şimdi sarayın hemen yanıbaşındakinde değil, İki Kral hanına yakın olan ağaçlıktaydık. Chanyeol beni bırakmadan koşmaya devam etti, koruma büyüsünün sınırını geçene kadar soluklanmak için bile durmadık.

crimsonWhere stories live. Discover now