24

599 80 66
                                    

Medya || Numb - Meg Myers



Bir an bile geçmeden çevremiz tamamen değişmişti. Karanlık bir yerdeydik, Kızıl Karanfil Ruhu anında elini sallayarak çevremizdeki meşaleleri yaktı. Etrafımız aydınlanınca bir evin salonunda olduğumu fark ettim. Etrafımızda pek fazla şey yoktu; yerde bir masa ve çevresinde iki minder, kenarda da üzeri, içinde rengarenk çiçekler olan vazolarla dolu bir sehpa vardı. Çiçeklerin hepsi sağlıklı bir şekilde açmıştı, belli ki düzenli sulanıyorlardı, ayrıca evin tertemiz olması, birinin sık sık buraya uğradığının işaretiydi.

Kızıl Karanfil Ruhu, kollarındaki minik kızı köşedeki geniş yastığın üzerine bıraktı, sonra masanın yanındaki minderlerden birine oturdu. "Burada güvende oluruz. Sakinleşebilirsin," dedi kısaca. Sesi duygusuzdu, lotus pozisyonunda oturuyordu. Meditasyon yapacağını tahmin ettim, belli ki gerilmişti.

Parmaklarımın arasındaki soğukluğu o an fark etmiş gibi hızla elimi gevşettiğimde Anka Hançer tok bir ses çıkararak ahşap zemine düştü. Hançeri kimseciklere vermememi tembihlediğinden beri sahiden de saklıyordum onu, sebebimse açıktı: Ne kadar tehlikeli bir silah olduğunu görmek beni korkutmuştu, kullanacak kişi babam olsaydı bile buna izin veremezdim. Hayatım boyunca o tarz bir acıyı hiç yaşamamıştım.

Hançerin sesini duymasıyla Kızıl Karanfil Ruhu kafasını kaldırdı ve beyaz maskesiyle karşı karşıya geldim. "Beni geri götür," dedim hızlı hızlı konuşarak. "Babamım iyi olup olmadığını görmeliyim, eğer İblis Kral herhangi birine bir şey yaparsa ben-"

"Baekhyun, sakinleş. İblis Kral şu an zayıf. Belli ki mühürlendiği Çukur'dan yeni çıkmış ve Anka Hançer de yanında değil, insanlardan enerji çekip güçlenemez. Bu durumda Jeonghan'a eş bir rakip olmasına imkân yok, yapabileceği en kötü şey onu yaralamak olur." Söylediklerinin mantıklı olması, içimin içimi yemesine engel değildi.

"Ya Yılan Lordu Yixing? Bugün hepimizi mahvetti, kaç kişinin öldüğünü sen de gördün! Onu durduramayız." Panik bir hâlde etrafta volta atmaya başladığımda o da ayağa kalktı.

"Junmyeon, biz ayrıldığımızda çoktan orduyu çağırmıştı ve bütün güçlü komutanlar da zaten oradalar. Onlarla baş edebilirler."

Yutkundum, bakışlarımdaki panik hafiflese de hâlâ oradaydı. "Peki Kyungsoo? Seninle gittiğimi kendi gözleriyle gördü, kesin şu an delirmiştir! Yanında Sehun da felaket tellallığı yapıyordur, Jongin durmadan ağlıyordur ve Taeyeon da öfke krizleri geçiriyordur; Yılan Lordu'yla İblis Kral'a gerek kalmadan kendilerini yiyip bitirirler!" Aniden aklıma gelen şeyle gözlerim korkuyla açıldı. "Chanyeol!"

Bana doğru yaklaşıyordu ancak ağzımdan çıkan kelimeyle donakaldı. Kocaman gözlerimle üzgün ifadeli maskesine baktım. "Chanyeol de oradaydı! Kendini koruyabilir, biliyorum ama ya bir anlık dikkatsizliğine gelmişse ve bir yılan onu ısırmışsa? Antidotu biliyor mudur? Kötü bir şeyler-"

"Baekhyun, lütfen sakinleş." Yanaklarıma yerleşen iki sıcak el beni daha da şaşırtırken ona baktım. "Kimseye kötü bir şey olmayacak, söz veriyorum. Geri döndüğünde İblis Kral'la Yılan Lordu gitmiş olacak ve sevdiğin herkesi karşında bulacaksın ama şu an sakinleşmen gerekiyor." Beyaz maskesi, yüzümden yalnızca santimler uzaklıktaydı. Gözlerini göremiyordum, hatta görmeye yakın bile değildim, yine de ruhuma baktığını hissettim.

Kendime geldiğimde yanaklarımdaki elleri hızla itip geri çekildim, şimdi daha sakindim ancak bu sakinliğin tek yardımı, içinde bulunduğum durumu idrak etmek olmuştu. "Burası neresi?" dedim sert bir sesle, sonra kapıya yönelip açmaya çalıştım ancak kilitliydi.

"Eskiden yaşadığım yer." Kapıyı tekmelemek için kaldırdığım ayağım bir an donakalsa da acımadan tekmemi savurdum. "Dur!" diye bağırıp bana doğru uzanmasını tamamen görmezden gelmiştim.

crimsonWhere stories live. Discover now