19

524 86 86
                                    

Medya || Killer Queen - Queen



"Uyandığında ona ne diyeceksin peki? Gerçeği anlatmayacak mısın?" Bir duraksama oldu, kimse konuşmadı. "Dile kolay iki yüz yıl oldu, Chanyeol, ikiniz de karşılıklı bir açıklamayı hak etmiyor musunuz?" Bu sesi tabii ki tanıyordum. Gözlerimi açmadan dinlemeye devam ettim.

"O, herhangi bir açıklama istemeyecek kadar gururludur, benim de umurumda değil." Chanyeol'ün sesi net ancak bir o kadar da buğuluydu, bu tonu daha önce öyle çok duymuştum ki kendimi boğmak istedim. "O burada olduğu sürece başka hiçbir şeyin ehemmiyeti yok."

"Aptallık ediyorsun." Karşısındaki ses ısrarcıydı. "Bir gün yüzleşmeniz, ikinizin de yaptıklarınızın sorumluluklarını almanız gerekecek. O zaman da yine böyle kaçacak mısın, tıpkı bir korkak gibi?"

Chanyeol alaycı bir şekilde güldüğünde derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. "Beni dünkü çocuk mu sanıyorsun? Basit kelimelerden etkilenip kavga çıkaracak ne heyecanım ne de gücüm kaldı artık. Yoruldum." Karşısından bir iç çekme sesi duyulsa da başka cevap gelmedi.

"Daha ne kadar uyuyor taklidi yaparak konuşmayı dinlemeye devam edeceksin, Baekhyun?"

Kaçışım olmadığından gözlerimi açıp ikisine baktım. Chanyeol, yatağımın yanındaki sandalyede oturuyordu ve beyazlar içindeki adam da sırtını duvara yaslamış, beni izliyordu. Yüzü her zamanki gibi büyüleyiciydi, bakışlarıysa alaycı. Dudağının kenarı, kendini beğenmiş bir gülümsemeyle kıvrıldı. "N'aber, Saray Çocuğu? Sonunda dinlenebildin mi bari?"

"Ya tabii," diye homurdandım, artık en azından boğazım acımıyordu ve net bir şekilde konuşabiliyordum; her ne kadar hâlâ parmak uçlarımı bile hareket ettiremiyor olsam da. "Ne kadardır uyuyorum?"

"İki gün." Aklımda belli belirsiz görüntüler oynaşıyordu, gözyaşlarım hiç dinmezken ondan özür dilemem aklımda canlanınca somurttum.

"Kalkalı iki saniye olmadı ve çoktan huysuzluk yapmaya başladın bile, bazı insanların sana nasıl tahammül edebildiğini gerçekten anlayamıyorum." Göz ucuyla Chanyeol'e baksa da ondan hiçbir tepki alamamıştı.

"Nasıl hissediyorsun?" Chanyeol sorduğunda iç çektim.

"Ölmem için beni bulduğunuz yerde bıraksaydınız hissedeceğimden daha iyi değil kesinlikle." Samimiydim, oracıkta ölseydim her şey daha kolay olurdu. Ne başımdaki dinmeyen ağrıyı, ne binlerce canın omuzlarıma binen suçluluğunu ne de tahammül dahi edemediğim elalarını çekmek zorunda kalırdım.

"Espri kabiliyetimizden hiçbir şey kaybetmemişiz, ne de hoş." Luhan alaycılıkla parlayan açık kahve gözlerini üzerimde dolaştırırken Chanyeol'ün kaşları çatılmıştı.

Ona aynı şekilde karşılık verdim. "En azından bazılarımızın gerçekten de özleri gibi göründüklerini ve davrandıklarını bilmek de hoş."

Anında somurttu. "Seninle baş edemiyorum. Tanrı Chanyeol'ün yardımcısı olsun, şimdi böyleysen kim bilir yatakta nasılsındır."

"Luhan." Chanyeol, uyaran bir şekilde konuştuğunda damarlarımdaki kan çoktan kaynamaya başlamıştı.

"Seni-!" diye bağırıp doğrulmaya çalıştım ama bütün kaslarım ağrıdığı için değil doğrulmak, doğrulmayı düşünmek bile benim için imkânsızdı. Acıyla inleyerek fark etmeden sıktığım kaslarımı gevşettim. Chanyeol'ün sıcak eli anında alnıma yerleşti. "Elini. Çek," dedim, tehditkâr bir sesle.

"Luhan, bizi biraz yalnız bırak."

"Zaten sizin dramınızı çekecek hâlim falan yok, kendi sorunlarım var benim. Geçen Sehun, hana gelen çocuklardan birinin oyuncak bebeğiyle oynarken düğmelerinden birini yutmuş. Ne zaman tuvalete gitse peşinden gidip bakıyorum ama yok, hâlâ çıkmadı."

crimsonWhere stories live. Discover now