41

479 80 62
                                    

Medya || Slow Dancing in the Dark - Joji





Etrafım yeniden aydınlandığında artık oturmuyordum, ayaktaydım. Çevreme şöyle bir bakınıp incelediğimde, bir yatak odasında olduğumu fark ettim ancak bu, sıradan bir yatak değildi. Tıpkı benim saraydaki odam gibi genişti, içeriye otuz-kırk kişi rahatlıkla sığabilir ve hiçbiri de birbirine değmezdi. Her şey beyazdı; duvarlar, yatak örtüsü, bir duvarı boydan boya kaplayan duvar, çalışma masası... Tavanda, odanın içinde yürüdükçe çeşitli açılardan parlayan süslemeler vardı.

"Majesteleri!"

Refleks olarak dönüp sesin kaynağına baktığımda tombul bir kadın gördüm. Kahverengi saçları sıkı bir topuz hâlinde toplanmıştı, pembeliğin araya karıştığı yüzüne panik hakimdi. Tam da benim olduğum tarafa bakıyordu, bu da başparmağımla kendimi işaret edip, "Ben mi?" diye sormama neden oldu.

Kadın, burnundan öfke dolu bir nefes verip üzerime yürüdüğünde kenara çekilecek vakti bulamadım ve içimden geçti. Bir anının içinde olduğumu, gördüklerimin sadece geçmişin yansımaları olduğunu bilsem de insan yine de biri içinden geçince şaşırıyordu.

Dönüp nereye gittiğine baktığımda pencere pervazında oturan bir figürü fark ettim. Cam açıktı ve az önce göz attığımda hafif rüzgârda usulca sallanan beyaz perdeler, onu görmemi engellemişti. Bacaklarını göğsüne çekmiş, bıkkın bir ifadeyle dışarıyı izliyordu. Üzerindeki gösterişli kıyafetin yenleri, kollarını hafifçe okşayarak dalgalanıyordu. Kafasını, olduğum tarafa doğru çevirdiğimde yüzünün bir tarafı aydınlıkta kalırken diğer tarafı, ona kontrast oluşturacak şekilde gölgelere karıştı ve nefes kesici bir güzelliğe büründü.

Luhan, her türlü varlığı kendine aşık edebilirdi.

"Ne var?" diye sordu, hizmetçi olduğunu tahmin ettiğim kadına. Sesi bal gibi tatlı olmasına rağmen, tonundaki bir şeyler ondan kaçmak istemenize neden oluyordu, bir şekilde ürkütücüydü.

"Veliaht Prens kapıda! Ziyafete acilen iştirak etmenizi emrediyor ve her zamankinden de sinirli!"

"Ona, krallıkta bu kadar aç insan varken yarısından fazlasının çöpe gideceği bir masaya oturmayı kesinlikle reddettiğimi yeniden hatırlat," dedi sertçe, sonra kafasını yeniden mavi gökyüzüne çevirdi. "O, asla yemeyeceğimiz yiyecekleri ihtiyacı olanlara verebilirdik."

Hizmetçi, Luhan sanki 'birazdan ziyafetteki herkesin kellesini kopartacağım' demiş gibi korku dolu bir ifadeyle ona baktı. "Majesteleri, bunu nasıl söylersiniz? Kraliyet ailesinin masasından alıp fakirlere vermek hiç uygun düşer mi?" Luhan gözlerini devirse de cevap vermeye gerek duymadı, hizmetçi de hızlı hızlı konuşmaya devam etti. "Majesteleri, yalvarırım abiniz daha fazla öfkelenmeden-"

O esnada odanın kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. "LUHAN!" diye kükredi, uzun boylu, iri yarı biri. Aslında Luhan'a benziyordu ama yüzünde tuhaf bir şey vardı. Belki de ifadesi yüzündendi, anlayamadım. İnsana Luhan kadar çekici gelmiyordu. Hizmetçi panik atak moduna girerken Luhan pervazdan kalktı, gözlerinde kararlı parıltılar vardı. "NEREDESİN?!"

"Buradayım işte, kör müsün?" diye karşılık verdi Luhan, ukala bir tonla.

Anlaşılan bu doğru bir cevap değildi, ondan bir kafa uzun adamı daha da öfkelendirmekten başka işe yaramadı. Ona doğru birkaç adım atıp sertçe yakasını kavradı. "Küstahlık yapma! Dün, sana bu ziyafette bulunma zorunluluğun olduğunu söylemedim mi?!"

Luhan, onun ellerini ittirmeye çalıştı ancak başarısız oldu ki bu da beni şaşırtmıştı. Normal şartlarda hem bedenen hem de enerji ve vita açısından çok güçlüydü, karşısında pek fazla kişi duramazdı. Oysa o anda, abisinin ellerini oynatmayı bile başaramamıştı. Bu görüntü, öfkeli adamın ne kadar güçlü olduğunu sorgulamama neden oldu.

crimsonWhere stories live. Discover now