5

657 99 96
                                    

Medya||Nobody - Mitski


Gözlerimi yeniden açtığımda bu sefer görebildiğim, doğal olarak, fark ettiğim ilk şeydi. Otomatik bir hareketle kafamı aşağı çevirdim ve avcumdaki kuruyup simsiyaha dönen karanfili fark ettim.

Kalbime saplanan bıçak misali, ani ve acımasız bir acı baş gösterdiğinde, avcumun içindeki zaten kurumuş olan karanfil, kara alevlerin arasında yandı. Saniyeler içerisinde küller, parmaklarımın arasından ağır ağır yatağa döküldüler, bembeyaz çarşaflar, çirkin bir günahla kirlendi. Eş zamanlı olarak yüreğimin paramparça olduğunu hissettim, bedenimdeki acı dinmiş olsa da canımın en içi öyle yanıyordu ki nefesim kesiliyordu.

Hâlâ hareket edemediğim için tek yapabildiğim etrafımı izlemekti. Çirkin, sarı duvarlara, sağımda kalan pencereye baktım çünkü bakabileceğim tek şeyler onlardı. Sessizlik bütün zihnimi ele geçirip dehşet verici sahneleri tekrar tekrar oynatırken yalnızca bekleyebildim. İki yüz yıl öncesinde olsaydı tek yapabileceğim ağlamak olurdu tahminen ama o anda ağlamak bile zavallıcaymış gibi hissettim.

Hayatım boyunca hiçbir şeye sahip çıkamamıştım. İsmim, sevdiklerim, hatta koca krallığım gözlerimin önünde eriyip gitmişti ve ben, uzanıp hiçbirini yakalayamamıştım, hepsi uçurumların en derinlerinde kaybolurken. Bana güvenen herkesi hayal kırıklığına uğratmıştım ve en kötüsüyse Tanrı, hâlâ yüzüme bakmıyor ve ölmeme bir türlü izin vermiyordu.

Bir ses duyunca kafamı kaldırabildiğim kadar kaldırıp sol tarafımda kalan kapıya baktım. Şansım, olumsuz tutumunu sonuna kadar korumaya devam etti ve görmeyi en az istediğim iki kişi içeri girdi. Beni gördüklerinden, uyuyor taklidi yapmak için çok geç olduğundan içimden lanetler okudum.

"Günaydın, Uyuyan Güzel," dedi Sehun, Chanyeol kapıyı kapatırken. Baş ucumdaki sandalyeye belirgin bir gerginlikle oturup koyu gözlerini üzerime diktiğinde hiç değişmediğini fark etmek, karnıma bir yumruk gibi oturdu. "Bana öyle bakma, hadi ama. Saymayı unuttuğum kadar uzun yılların ardından birbirimizi ilk defa görüyoruz, daha nazik olabiliriz." Duraksadı. "Ya da en azından ölümcül bakışlar atmayı kessek de olur sanki." Ben, ona aynı şekilde bakmaya devam ederken iç çekti. "Senin de değişmediğini görmek güzel."

Sesindeki alaycı tonu görmezden gelerek, "Krallığa... siz mi..?" diye başladım ancak tek bir kelimeyi telaffuz etmek bütün boğazımı yakıyormuş gibi hissettiğim için cümlenin devamı gelmedi.

"Kendini yorma," dedi Chanyeol, yumuşakça.

Sehun ona, siniri bozulmuş gibi bir bakış attıktan sonra tuhaf bir tıslama sesi çıkardı. "Chanyeol, tek istediği birkaç cevap ama sen, sanki bir sır küpünün içindeymişiz gibi ona, arzuladığı cevaplar haricindeki her şeyi veriyorsun." Onurum ve vicdanım olmasaydı şayet, ona teşekkür ederdim. Sehun devam etti. "Hayır, Baekhyun, Robus Krallığına biz saldırmadık, hatta Chanyeol saldırı haberini alınca destek için asker gönderdi ancak ne yazık ki sonuç değişmedi." Kaşlarım çatışırken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. "Seni bulduğumuzda bayılmış hâldeydin ve tüm vücudun yara bere içindeydi, resmen kanda yüzüyordun. Seni aldık ve buraya getirdik."

Yeniden Chanyeol'e baktığımda ela bakışlarının karardığını görmek, ne kada kötü bir durumda olduğumu anlamama az da olsa yardımcı oldu. Alaycı bir şekilde güldüm.

"Komik olan ne?" diye sordu Chanyeol; yüzü de sesi de sakinliğin tanımı olsa da gözlerindeki karmaşayı görmemek için kör olmak gerekirdi. "Sence, seni kanlar içerisinde bulmak hoş bir deneyim miydi, Baekhyun? Biraz daha geç kalsaydık, sana denk geldiğimizde çoktan ölmüş olabileceğini bilmek nasıl bir histi, tahmin edebilir misin?" Dişlerimi sıktkm. "Ben senin gibi değilim, duygularım var. Karşımda acı çekmene tepkisiz kalamam."

crimsonWhere stories live. Discover now