28

568 87 114
                                    

Medya || War of Hearts - Ruelle





Gözlerimi açtığımda beni bekleyen manzaranın hardal rengi tavan değil de pencereden görünen, birkaç bulutla süslenmiş, sanki direkt beni izliyormuşçasına parlayan güneş olduğunu görmek kısa süreli bir şaşkınlık yaşamama neden oldu. İstemsiz bir hareketle elimi kaldırdım ve bileğimden hafifçe sıyrılan, ılıkta tatlı bir parıltı saçan beyaz yenimle ince parmaklarıma baktım. Önceden yalnızca kafamı hareket ettirebiliyordum, oysa şimdi üst bedenimin tamamı oynuyor gibiydi, bu gidişle çok geçmeden bacaklarımı da oynatıp kaçacak hâle gelirdim.

Tabii kaçmadan önce yapmam gerekenler vardı.

Kapıdan gelen sesi duyunca hemen düz döndüm ve kendimi numara yapmak için hazırladım. Kapı açılıp kapandı, sessiz odada üç kişinin adım sesleri yankılandı. Güldüm. "Önce tek tek geliyordunuz, şimdi güçlerinizi birleştirmeye mi karar verdiniz?"

Luhan anında yüzünü buruştururken Sehun, onun tam aksine sırıttı. "Seni çok özlüyoruz, ne yapalım? Chanyeol sinirini bozduğumuzu düşünüyor ama bence o depresif karanlığına güneş gibi doğuyoruz, değil mi, Lulu?"

Gözlerimi devirdim. "Güneş gibi doğmak demişken, düğme çıktı mı? En son tuvalete falan bakıyordunuz sanki."

Chanyeol iç çekerken Sehun, inanamaz bir bakışla Luhan'a döndü. "Onlara anlattığına inanamıyorum!" diye bağırdı.

"Ekmekleri yapan aşçıya anlatmama kızmıyorsun da en yakın dostlarından ikisine anlatmama mı bozuluyorsun?"

Luhan daha cümlesini bitirmeden dudaklarımın arasından 'pfft' şeklinde bir gülüş çıktı. "'En yakın dostlarından ikisi' mi? Beni İblis Kral'la karıştırdınız herhâlde." Alaycı sesime karşılık, üçünün bakışları da anında karardı.

"Bu konuyu kapatalım." Chanyeol'ün otoriter sesine karşılık minik gülüşüm bir kahkahaya döndü. Tepkileri beni çok eğlendiriyordu, elimde değildi. Üçünü bir arada görmek, bin yılda bir gerçekleşecek bir nimetti.

"Şey... Yemek getirmiştik..." Sehun konuştuğunda Chanyeol'ün ifadesiz yüzünden kafamı çevirip taşıdığını yeni fark ettiğim ahşap tepsiye baktım. Bir kâse çorba, sebzeli ve bol sulu bir et yemeği ve bir bardak su vardı.

"Aç değilim," dedim kısaca, sonra bir şey fark etmiş gibi kaşlarımı kaldırdım. "Junmyeon ve Seulgi'den haber var mı?" diye sordum, sorumun hedefinin kim olması gerektiğine karar veremediğim için gözlerim üçünün de yüzünde dolandı, biraz tuhaf bir andı.

"Hayır." Cevap veren Chanyeol oldu, ses tonu her zamankinden de duygusuzdu. "Henüz döndüklerini sanmıyorum ancak dönseler de hanı bulamazlar."

"Koruyucu büyü mü yaptın?" Kafasını salladığında dişlerimi sıktım. Handa zaten çok uzun süredir bir koruma büyüsü vardı, hanın yok olduğuna inanmamın sebebi de buydu. "İkisinin gerçekten de dandirik büyülerini geçemeyeceğini mi düşünüyorsun?"

"Değil senin o götü boklu Mareşal'in, bizzat sen bile Chanyeol'ün koruma büyülerini geçemezsin."

Luhan'ın cevabı, gururuma yakın bir yerlere hiç de nazik olmayan suretlerde değerken tek kaşımı kaldırdım. "Ne o, Sehun'dan sıkıldın mı? Yeni hedefin Chanyeol hâline mi geldi?"

Luhan yumruklarını sıktı, anında öne atılmaya hazırdı ancak Sehun araya girdi. "Daha fazla gerilmeden yemeklerimizi mi yesek ki?" dedi, elindeki tepsiyi Chanyeol'ün kucağına doğru ittirerek.

"Aç değilim," diye tekrarladım, üst bedenimi ve dolayısıyla kollarımı hareket ettirebildiğimi fark etmelerini istemiyordum ancak bir daha onun ellerinden yemek yemektense açlıktan ölmeyi yeğlerdim. Chanyeol, gözlerimdeki bakıştan, ona hiç de yabancı olmayan kararlılığımı anlamış olacak ki ses çıkarmadan tepsiyi komodine bıraktı ve yatağın yanındaki sandalyeye oturdu. Bugün normalden de yorgun görünüyordu. Umursamadım.

crimsonWhere stories live. Discover now