23

620 87 110
                                    

Medya || Heads Will Roll - Yeah Yeah Yeahs



Kulaklarımdaki uğultu tüm beynimi ele geçirmiş gibiydi ve başım yarın yokmuşçasına dönüyordu. Gözlerimin önündeki görüntü bir gidip geliyor, zaman zaman kararıyordu. Başımı tutarak doğrulmaya çalıştığımda sırtımdaki, beni destekleyen sıcak eli hissettim ve yakınlarımdaki kişinin bir şeyler söylediğini duydum ama kulağım öyle çınlıyordu ki ne dediğini kesinlikle anlayamadım.

Dalgalı sarı saçları ve nazik gözleri odaklamayı başarabilmem zaman aldı. Taeyeon da patlamanın etkisiyle geriye doğru uçup bir yerlere çarpmış olmalıydı ama benim onda birim kadar bile etkilenmiş gibi görünmüyordu. Ancak ayağa kalkmama yardım ettiğinde etrafıma aptal aptal bakınıp "Neler oluyor?" diye sorgulayabildim, sesim biraz sarhoş gibi çıkmıştı.

Her taraf kaos içindeydi. Herkes yerlerinden kalkmıştı, yeşil çimenlerin arasından sürünen, parlak değerli taşları andıran beyaz yılanlardan kaçmaya çalışıyordu. "Yılan Lordu Yixing burada olmalı," dedi Taeyeon, o esnada üzerimize atlayan bir yılanı kılıcıyla hiç zorlanmadan ikiye ayırırken. Yılan, patlamanın etkisiyle devrilen masanın üzerine düştü ve kırmızı şarapla birkaç damla koyu mor zehir karıştı, lanetli bir harman hâlime geldi.

Biraz daha iyi hissettiğim için Taeyeon'dan destek almayı bırakıp kendi kılıcımı çekmek adına belime uzandım, hâlâ tören kıyafetlerimi giydiğimi de o an fark etmiştim, doğal olarak kılıcım yanımda değildi. Etrafıma bakınırken yoktan var olmuş gibi üzerime uçan bir yılanı, bir adım kenara kayarak atlattım ve o yere düşünce de hiç duraksamadan kafasını ezdim. Aslında hayvanlara zarar vermekten nefret ederdim ancak bunlar gerçek hayvanlar değillerdi, yalnızca Shū'nun yansımalarıydı, içlerinde ruh yoktu ve acıyı hissedemezlerdi. Sadece saldırmak için ayarlanmış hayaletlerdi hepsi.

"Yılan Lordu nerede?" diye sordum, Taeyeon' doğru.

Taeyeon cevap veremeden biri, "BAEKHYUN!" diye bağırdı. Kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde az önce üzerinde üzerinde yürüdüğüm kırmızı yolda koşan Sehun'u gördüm. Buz rengi ikiz kılıçlarını bir eline almıştı, ona saldıran yılanları, sanki aynı anda iki ağır kılıcı savurmuyormuşçasına rahatlıkla blokluyordu; kafaları kopan, ağır darbeler alan yılanlar da doğal olarak gerilemek zorunda kalmışlardı. Sahnenin yanına ulaşında diğer elindeki bakır rengi kılıcı bana doğru fırlattı, hiçbir şey söylemeden havada yakaladım. Kime ait olduğunu bilmiyordum ve Chanyeol'ün, ben daha sekiz yaşındayken hediye ettiği siyah claymore kadar kaliteli değildi ancak idare ederdi, etmek zorundaydı.

Taeyeon'a dönüp, "Aşağı inip insanlara yardım edeceğiz," dediğimde anında kafa salladı ve sahneden atlamak adına öne doğru atıldık lakin o sağ sağlim zemine ulaşırken ben bir an havada kaldım ve o kısa anın ardından eski yerime geri düştüm, omzumdaki bir el tarafından durdurulmuştum.

"Efendi Baekhyun, kaçmalısınız." Omzumu yakalayan Mareşal Junmyeon'du, buğulu mavi gözlerinin ardına saklanmış paniği görmek beni endişelendirmişti. "Burayı biz hâllederiz, siz Usta Taeyeon'la kaçın."

Soğuk parmaklarından kurtulurken kaşlarım çoktan tehditkâr bir şekilde çatılmıştı. Arkamdan gelen insan çığlıkları ve yılan tıslamaları bir an bile dinmiyordu. "Bunu nasıl söylersiniz, Mareşal? Nasıl böyle bir manzaraya sırtımı dönüp rahatlıkla giderim?" Bağırdıktan sonra başka cevap beklemeyip yeniden sahneden atladım ve bu sefer beni durdurmadı. "Sehun, sen solu al, Taeyeon sen de sağı! Ben ilerdeki soylular ve tacirlere gideceğim, siz öğrencilerle ilgilenin!" İkisinin gözlerinde de anlık tereddüt parçaları oynaşır gibi olsa da cevap beklemeden tabana kuvvet koştuğum için tepkilerini tam anlamıyla göremedim.

crimsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin