42

460 78 54
                                    

Medya || Think of Me from The Phantom of the Opera





Yeniden Luhan'ın odasındaydık, gece vaktiydi. Genç Prens, boy aynasının karşısına oturmuş, kendine bakıyordu. Üzerinde beyaz bir gecelik vardı ve bacaklarını göğsüne çekmişti. Gözleri kıpkırmızı, yüz ifadesi boştu. Geceliğinin yakası sıyrılmıştı ve kıvrımlı omuzlarını açıkta bırakıyordu, gözlerim istemsizce oraya kaydığında omuzlarını süsleyen büyük morlukları gördüm, boynunda da kırmızının mora ve siyaha karıştığı parmak izleri vardı.

Biri onu boğmaya çalışmıştı.

Daha yakından bakmak için yanına  gideceğim sırada, pencereden bir ses geldi. "Luhan? İçeri gelebilir miyim?"

Luhan'ın yüzü anında aydınlanırken geceliğinin omuzlarını düzeltti ve "Bir saniye, çıplağım!" diye bağırdı, kurduğu cümleyi, ancak kelimeler dudaklarının arasını terk ettiğinde fark etmiş gibi şaşırdı. Evet, diye düşündüm. Sehun şimdi içeri girmeyi hiç istemeyecek, aferin sana.

Luhan dolabına koştururken pencereden, "Ah, tamam... Bekliyorum o zaman," karşılığı geldi. Luhan, dolabın kapısını açıp içini karıştırdıktan sonra çok açık mavi, ipek bir fular çıkarıp boynuna doladı. İzleri kapatma konusunda başarılı olmuştu ancak her ne kadar öyle gözükse de Sehun'un aptal olmadığı aşikârdı, o sıcak havada fular takmasının sebebini sorgulardı.

"Girebilirsin," dedi Luhan yavaşça ve Sehun, tek bir kıvrak hareketle odanın içine daldı. Siyah kıyafetleri ve etkileyici bakışlarıyla her zamanki gibi nefes kesiciydi. Gözlerim, beline asılmış deri kamçıya kayınca istemsizce tek kaşımı kaldırdım. "Gecenin ortasında neden üstünü değiş-" diye başladı Sehun ancak cümlenin ortasında durdu. Luhan'ın boynundaki açık mavi fulara bakıyordu, çenesi kasılmıştı.

Bir şey söylemedi.

Ağır adımlarla pencerenin yanımda uzaklaşıp geniş yatağa oturdu ve belindeki kırbacı çıkardı, siyah derinin iki tarafına keskin bıçaklar işlenmişti. Anında yüzüm buruştu, Luhan'la düello yaparken bu kırbaçtan az darbe yememiştim. "Bu nedir?" diye sordu Luhan, temkinli bir şekilde.

"Seninle uzun süredir kılıç çalışıyoruz ama pek ilerleme kaydedemedik." Luhan'ın kaşları çatılırken saldırıya geçecekmiş gibi göründü fakat Sehun ona izin vermedi. "Zayıf olduğunu söylemiyorum, Luhan, zayıf değilsin. Sadece hareket edişin ve savaşma stilin kılıca uygun olmayabilir. Bugün ne yapabileceğimizi düşünüyordum ve aklıma, uzun yıllar önce arkadaşımdan aldığım bu kırbaç geldi."

Sehun'un ruh hâli, pencereden girip Luhan'ın boynundaki fuları görmeden önc gayet iyiydi, şimdiyse yorgun gözüküyordu. Bu ani düşüş Luhan'a da yansımış gibi, beyazlar içindeki figürün hareketleri yavaşlamıştı. Yatağa, Sehun'un bir-iki karış ötesine oturup kararsız gözlerle deri kırbaca baktı. "Bilmiyorum, Sehun, ailem nesillerdir kılıç kullanır."

Sehun, onun bileğini yakaladı ve kırbacın kabzasına yerleştirdi. Dokunuşla birlikte Luhan irkilmişti. "Benim için deneyemez misin? En azından kendini savunacak kadar öğrensen?" Sesi alçak ve ikna ediciydi.

Tabii ki Luhan, Sehun onunla bu tonda konuşursa itiraz edemezdi. Usulca kafasını salladı. "Yarın deneyelim öyleyse," dedi kısaca, kılıç konusunda yetenekli olmadığının düşünülmesinden rahatsızlık duyduğu açıktı. Küçükken Chanyeol bana eğitim verene kadar ben de derslerimde zorlanmıştım ve üzerimde büyük bir baskı oluşmuştu. Ben bu baskıyla yalnızca birkaç ay yüzleşmek zorunda kalmıştım, oysa Luhan belli ki yıllardır çekiyordu. Nasıl hissettiğini tahmin bile edemedim.

İkisi bir süre sessiz kaldılar ve tuhaf bir an oldu. Sonunda Sehun, bir şey söylemek için ağzını açtı ancak vazgeçerek geri kapattı. Yine de kısa birkaç saniyenin ardından, dayanamıyormuş gibi, "Çok acıyor mu?" diye sordu.

crimsonWhere stories live. Discover now