8

594 99 177
                                    

Medya || Fall In Love For the Night - FINNEAS

"Chanyeol? İçeri nasıl girdin? Burada ne yapıyorsun? Neden-?"

"Baekhyun, nefes al." Tasasızca güldü, ela gözleri samimiyetle kısılmıştı. Saraydan ormana geçmenin yasak olduğu gibi ormandan saraya girmek de yasaktı, General Yifan'ı bulduğumdan beri de saraydaki güvenlik önlemleri iki katına çıkarılmıştı. On yıldır istediğim gibi elimi kolumu sallayarak ormana girip çıkan ben bile koca hafta boyunca, dışarı sızmak için tek bir fırsat dahi bulamamıştım. Aklımdaki tüm soru işaretlerini görüyormuş gibi, "Saraya girmek benim için sorun değil. Muhafızlarınızın pek de akıllı olduğu söylenemez."

Ona ters ters baktım. "Onlarla aynı eğitimi alıyoruz. On dokuz yaşına girdiğimizde vitası yeterince güçlü olmayanlar muhafız ve asker olmak için aramızdan ayrılacaklar." Güldü.

"Öyleyse iyi ki on yıl önce seni bulup bildiklerimi öğretmeyi teklif etmişim, değil mi?" Gülümsemesi kalbimi hızlandırdığında öfkelenerek göğsüme bir yumruk geçirdim. Bu hareketimi daha önce çok gördüğü için sorgulamamıştı, hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam etti. "Bir haftadır derse gelmeyişinin mantıklı bir sebebi vardır, umuyorum ki."

Masanın üzerindeki karanfillere şöyle bir göz attım. İçimdeki şüpheye engel olamadığım için kendimden utanıyordum.

Ayağa kalktım ve masada karşısına oturdum. Burnum, sakince bizi izleyen karanfillerin baş döndürücü kokusuyla dolarken bakışlarımı üzerinden ayırmadım. Daha önce beni hiç azarlamamıştı; bir hareketi yapamadığımda, sorduğu soruya cevap veremediğimde veya anlattıklarını tekrar etmediğinde bir kere bile fırça yememiştim. Şimdi de yüzünde, öfkeden en uzak bir iz dahi yoktu, hâlâ eline yasladığı çenesiyle rahatça beni izliyordu.

"Kızıl Karanfil Ruhu'yla karşılaştım," dedim tek nefeste. "Ormanda."

Yüzündeki ifade donakalırken çenesindeki eli indi ve istemsizce bana doğru eğildi. "Ne?" dedi, aramızdaki boşlukta kaybolan bir sesle. Kendimi tekrar etme gereksinimi duymadan omuz silktim. "Sana zarar verdi mi?" Gözleri, yukarıdan aşağı indi, bedenimin her bir santiminde dolaştı; yara tarzı bir şeyler aradığını biliyordum ancak yine de heyecanlanmama neden olamadım.

"Hayır. Ona bağırdım ve bir anda ortadan kayboldu." Gözleri, minik bir rahatlamayla yeniden benimkilere ulaştığında orada aradığımı bulamadım. Masanın üzerindeki kırmızı karanfillerden birini alıp parmaklarımla yavaşça okşadım, onun bakışları da çiçekle oynayan elime kaydı. "Kızıl Karanfil Ruhu hakkında neler biliyorsun, Chanyeol?"

Bir an duraksadıktan sonra masanın altına uzandı ve göremediğim bir şeyi aldı. Ellerini yeniden yukarı çıkardığında parmaklarının arasında iki iri çörek gördüm. Karnım kazındığı için hiç düşünmeden birini aldım ve kemirmeye başladım, bana getirdiği her yemek gibi çok lezzetliydi. "Fazla bir bilgim yok. Sana daha önce de söylemiştim, hakkındaki her şey söylentilerden ibaret." Çöreğimi anında bitirdiğimi görünce tek bir ısırık aldığı kendininkini de bana uzattı. Kalbim ağzımda atarken hiç itiraz etmeden çöreğini aldım ve onu da tek nefeste yedim. "Kara büyüler biliyor, orayı burayı yakıp yıkıyor; kötü bir insan işte."

Tek kaşımı kaldırdım. "İnsan?"

Dünyada birkaç çeşit canlı vardı. Örneğin ben insandım, içimdeki vitayı kullanarak yin ve yang enerjilerimi kontrol edip büyü yapabilirdim ancak bu, büyü yapamayan diğerlerinden farklı olduğum anlamına gelmezdi. Bazılarımız daha yetenekli, daha zeki, daha güçlü veya daha güzel ve yakışıklıydık ama en nihayetinde hepimiz hâlâ insandık.

crimsonWhere stories live. Discover now