15

606 95 207
                                    

Medya || Seven Nation Army - The White Stripes



Gecenin geri kalanı aynı tempoda devam etti. Ben ve Sehun hariç herkes içki içti ve esprilerle alaycı cümleler havada yankılandı. İçimdeki tuhaf huzursuzluk dalgasını görmezden gelerek sohbete katıldım, aslında Gümüş Cellat Luhan ve Leydi Irene hakkında bilgi koparmaya çalışıyordum daha çok. Fakat Chanyeol ve Leydi Irene dışındaki herkes öyle sarhoş olmuştu ki konuşma kesinlikle düz bir çizgide ilerlemiyordu. Bir ara konu bir şekilde aşk ilişkilerine geldi ve krizi fırsata çevirmek adına işime yarayacak bir şeyler çıkarabilir miyim diye dikkatle dinledim.

"Aşk anlamsız," dedi Taeyeon, basitçe. "Daha önce aşık olan çok insanla karşılaştım ve hepsi yalnızca zarar görüp acı çektiler. Elimin yanacağını bile bile neden ateşi tutmak isteyeyim ki?"

Kaşlarımı çattım, Gümüş Cellat da benim gibi tepki vermişti. "Elinin yanacağını bilmiyorsun ki. Bu, daha çok gözlerin kapalıyken bir bıçağı havada yakalamak gibi; neresinden tutacağın tamamen şans işi."

Leydi Irene, diğerlerine kıyasla oldukça ayık bir sesle, "En başından bıçağı yakalamayı hiç denemeyebilirsin," dedi kısaca, kestirip atar gibi.

"Tabii, bu da bir seçenek. Böylelikle acı çekme ihtimalini yok etmiş olursun ancak aynı şekilde bıçağı, kabzasından yakalamanın verdiği hazzı da asla yaşayamazsın." Gümüş Cellat, içkisinden bir yudum daha aldı.

Kısa bir sessizlik olunca cesaretimi toplayıp gecenin başından beri çok az konuşan Chanyeol'e baktım. "Ya sen?" diye sorduğumda, beş çift göz de bana döndü. "Sen ne düşünüyorsun?" Sorumla birlikte Chanyeol hariç herkesin bakışları ona yöneldi, o ise sakince yüzümü incelemeye devam etti.

Bir anın ardından konuşmaya başladığında sesi tuhaftı. "Eğer aşık olmak, bir bıçağı gözlerin kapalıyken havada yakalamaksa, tek söyleyebileceğim, bu bıçağın iki tarafının da keskin olduğudur. Neresinden tutarsan tut, ellerinin, bileklerinin kan içinde kalmasını engellemeyezsin. Her şekilde mahvolursun."

Cevap vermeden ona baktım, kelimeleri öyle derinden geliyordu ki afallamıştım. Gözlerini üzerimden ayırmazken devam etti.

"Yine de kan kaybından öleceğimi, kazanma şansımın olmadığını bilseydim bile, o bıçağı yakalamak için bütün varlığımı gözümü dahi kırpmadan feda edebilirdim."

Kaşlarım çatılırken gözlerimi kaçırdım. Ruhuma bir ağırlık çökmüştü ve orada uzunca bir süre boyunca taht kurmaya kararlı gibiydi. Böyle bir şey söylemek için insanın gerçekten de aşık olması gerekmez miydi? Yoksa Chanyeol'ün kalbi sahipli miydi, benim görmediğim, bilmediğim diyarlarda bütün varlığını çoktan bırakmış mıydı?

Onca sene boyunca başka birine hasret duyan bir adama aşık olmuş olamazdım, değil mi?

"Bunları senden duymak oldukça anlamlı." Gümüş Cellat yeniden konuştuğunda sanki bir transtan çıkmış gibi ona baktım. "Ne de olsa aramızda o iki tarafı keskin bıçağı gerçekten tutan biri varsa, o da sensindir."

Chanyeol cevap vermedi.

Boğuluyormuş gibi hissederken bir bardak su içip kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ki yanımdan bir cop sesi geldi, neredeyse beni kurtardığını düşünerek rahatladım. Ortamdaki ağırlık az da olsa dağılırken sağa döndüm ve sesin kaynağını görmem tek saniyemi daha almadı. Sehun'un kafası, önündeki yarısı içilmiş çorba kâsesine dalmıştı, göğsü düzenli bir şekilde kalkıp iniyordu, sadece sarı saçları ve kızarmış ensesi görüş açımdaydı. Yemeğin başından beri anormal bir şekilde sessizdi, demek ki sarhoş olduğunda zihni ve vücudu böyle tepki veriyordu.

crimsonWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu