37. İhanet ve Gerçek - PART 2

1.3K 142 37
                                    

Diana içkisinden büyük bir yudum aldı. Canının bu kadar sıkılabileceğini bilmiyordu. Hapse atılsa daha iyiydi. Azkaban'da Ruh Emicilerle takılmak bile şu an ona epey çekici geliyordu.

Belki de Rodolphus'un duygularını incitmemeliydim... diye düşündü kendi kendine. Şu an onun arkadaşlığına hiç de hayır demezdi doğrusu. Bu kadar kolay alınmasından rahatsız olmuştu ama şu an o kadar sıkılmıştı ki kendini gidip Tom'a teslim etmesine çeyrek kalmıştı.

Diana iç çekti. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu. Sanki bu barakadan bir daha hiç çıkamayacakmış gibi hissediyordu. Buradan ancak cesedim çıkar...

Düşüncelerini susturmak için kendi kendine mırıldanmaya başladı. Klostrofobik değildi ama şimdi nefes alamıyormuş gibi hissediyordu. Hava fazla mı ısınmıştı sanki. Elini kendine pervane yapıp sallarken bir yandan da barakanın içinde volta atıyordu. Sakin ol, burada ölmeyeceksin. Sadece biraz daha.

İşe yaramıyordu. O içindeki kapana kısılmış hissi gitmiyor, aksine güçleniyordu. Sinirden ağlamak üzereydi. Bir kriz geçirmek için korkunç bir zamanlamaydı ama o fark etmedi. Odanın ısısı git gide artıyordu ve Diana elinden gelse kıyafetlerini elleriyle parçalardı ama duvarın köşesine sünmüş, bacağı durmadan titrerken başka hiçbir şey yapamıyordu. "Çaresizlik," dedi tanıdık bir ses. "Güçlü bir duygu."

Tom hem beyninin en derinliklerinde hem de tam karşısındaydı. Diana'nın fiziksel olarak zayıf düşmesini fırsat bilip zihnini de ele geçirmişti. Diana'nın korkmaya bile gücü yok gibiydi. Bir süredir burada olduğunu tahmin edebiliyordu. Ama zihni boşalmış gibiydi. Tek düşünebildiği havanın ne kadar sıcak olduğuydu. Diana cayır cayır yanıyordu. Cehennem ateşinde gibiydi.

Tom sırıttı. "Burası biraz ısındıysa kusura bakma. İçkine kattığım zehrin bunda biraz etkisi olmuş olabilir tabii." Diana'nın gözlerinin irileştiğini görünce devam etti. "Merak etme, seni öldürmez. Kendim için aynı sözü veremiyorum ancak." Diana göğüs kafesi yerinden sökülecek gibi hissetse de doğrulmayı denedi. Başaramadı. Yere kapaklandığında suratının üstüne düşmüştü. Ağzı kanıyordu.

Tom yavaş adımlarla yanına gelirken irkildi. Tom yanına eğildi. Saçlarını elleriyle arkaya aldığında Diana onun gözlerindeki kaygıyı ve acıyı fark etti. Bu aylardır en insana benzediği an olabilirdi.

Tom Diana'nın saçlarını okşarken iç çekti. "Kabul etmeliydin D, teklifimi kabul etmeliydin. Sana zarar vermek hoşuma gitmiyor ama bunu sen istedin." "Na- sıl?" Zar zor ağzından çıkan kelimeyle Tom'u gülme tuttu. "Erkekler de en az kadınlar kadar ihtirasa kapılabiliyorlar. O küçük sevgilinin kalbini kırmamalıydın aşkım."

Diana bir saniye için gözlerini kapattı. Sanırım Rodolph'un aşk diye bahsettiği şey sahibi tasmasını çekene kadarmış...

"Onu seçmene kırılmıştım oysa," dedi Tom, suratında sahte bir hüzünle. "Ama sana gerekli zamanı verince onun da senin için hiçbir anlam ifade etmediğini anladım. Diana Black ve reddettiği çocuklar, sorun olmayabilirdi. Ama dürüst olmak gerekirse seni o kadar çok umursuyordu ki buraya gelirken takip edilmediğinden yüzde yüz emin oluyordu. Bu da seni bulmamı bir hayli zorlaştıruyordu aşkım. Ama kalbi kırılınca, koşarak bana kendisi geldi ve yerini bir an bile tereddüt etmeden söyledi. Bu seni hiç üzdü mü yoksa o kadar bile umrunda değil mi?"

Diana konuşabilmek için öksürdü. "Biliyordun," dedi zorlukla. "Bizi biliyordun." Tom gülümsedi. Bu hali bir insandan çok bir yılanı andırıyordu. "Elbette biliyordum D, sadece oyuncağını elinden almak istemedim."

Tom bir anda ayağa kalkınca Diana tekrardan öne doğru düştü. Avuç içlerinden güç alıp kafasını kaldırmaya çalıştı. Bunun için bile inanılmaz efor sarf etmesi gerekiyordu ama başardı. Tom'un garip bir hüzünle parıldayan gözlerinin tam içine baktı.

"Sanırım finale geldik D, ne dersin? Şimdi biraz dramatik bir son gerek bize." Tom asasını kaldırıp Diana'ya doğrulttu. "Kim bilir, belki de kötülüğe geçiş hikayem olursun. 'Hayatının aşkını kaybeden Lord Voldemort, ölümsüz hanedanını kurdu!' Ne dersin D?" Diana hafifçe güldü ama canının yandığını hissetti. "Ne yapacaksan yap da bitsin Tommy."

Tom'un ifadesi bir saniyeliğine insanileşse de hemen eski haline geri döndü. Boğazını temizledi. "Söylemek istediğin son bir şey var mı?" "Mutlu olmanı çok isterdim Tommy, keşke yaraların bu kadar derinleşmeden tanışsaydık. Belki sana iyi olmayı öğretebilirdim. Ama artık- çok geç..." Tom'un gözlerindeki acı bu sefer oraya yerleşti. "Elveda D."

Ve baraka asadan çıkan ışık süzmesiyle aydınlandı.

* * * * *

Tom döndüğünden beri kimseye tek bir kelime etmemişti. Sanki tüm sözcükleri boğazında bekleyen acıya takılıp kalıyordu. Bu garipti, yanlıştı. Ve kesinlikle imkansızdı.

Şu ana kadar yaptığı her hortkulukla daha güçlendiğini, duygularını ise daha da kaybettiğini görmüştü. Ama şimdi sanki tam tersiydi. Elindeki diademe bakarken kendini hiç bu kadar çaresiz ve pişman hissetmediğini fark etti. Güçsüzdü. Ve sanki güçsüzleştikçe ruhundan ayrılmış parçalar ondan daha da uzaklaşıyormuş gibi hissediyordu.

Pişmanlık. Bu kelime zihninide yankılanırken adeta teni yandı. O an içini bir korku kapladı. Hortkulukların yok olmasının bir yolu vardı: kişi derin bir pişmanlık duyarsa kaybolurlardı.

Diana'nın ölüsünün bile bu denli sorun çıkarması onu sinirlendirmişti ama içindeki acıyı bastıramadı. Şimdiden onu özlemesi normal miydi? Saçlarının vanilya kokusunu duyabiliyordu. Onu kollarının arasında hissetmek için her şeyi yapabilirdi. Avuç içlerine bastırdığı tırnakları etine daha da saplanırken nefes aldı. Onu geri getirebilirim, dedi kendi kendine. Pişmanlığa lüzum yok, onu geri getiricem.

* * * * *

Vee, bölümü yine çabucak yazmaya çalışıcam. Bir sonraki bölümde normal zamanda olacağız.

Unutmayın, beni yazmak için motive eden şey yorumlarınızı okumak o yüzden lütfen yorum yapın. Ne kadar çok yorum, o kadar çabuk yeni bölüm:)

Multimedya: I Am Damaged - Heathers Musical

Ravenclaw'un LanetiWhere stories live. Discover now