26. Yıkım

2.1K 172 177
                                    

Remus, İksir notlarını gözden geçirirken bir anda gözleri kapatıldı. "Bil bakalım ben kimim?"

Remus, bu tarçın kokusunu her yerde tanıyabilirdi. "Lily?" dedi gülerek. Liliy mutlu bir şekilde yanına otururken "Aferin," dedi. "Eğer tanımasaydın çok daha çirkin bir insana dönüşebilirdim." Lily'nin çirkin olabileceği bir durum düşünemedi Remus. O hep güzel nazik ve James'indi.

"Bundan şüphe duyuyorum." Lily, Remus'a yasak olduğu kadar; çirkinlik de Lily'e yasaktı. Böyle iğrenç bir döngüde sürükleniyordu işte Aylak. Keşke o lanet olası kalbini söküp atabilseydi. Ama bunun, fiziksel olarak imkansız olduğuna emindi.

"Bana İksir çalıştırmak ister misiniz asistan hanım?" Lily gülümsedi. "Çok isterdim, sıradan öğrenci ama yolda gelirken Sirius'a rastladım. Mutluluktan havalara uçmuş bir şekilde sizi arıyordu. Seni ona yönlendirmem gerekiyor, ne yazık ki..." Remus ihtiyatla tebessüm etti. "O zaman görev beni bekler."

Remus koridorda ilerlerken arkadaşının hararetle James ve Peter'a bir şeyler anlattığını gördü. "Abi size inanamayacaksınız diyorum!" "Neye?" diye sordu Remus merakla. Sirius onu görünce kucaklayıp bir tur döndürdü. "AYLAAK!" "Waov, yavaş! Noldu buna?" Sorgularcasına James ve Peter'a baktı. "Biz de bilmiyoruz ki abi.." diye cevapladı Peter. James de bıkkın bir şekilde devam etti. "Biraz daha anlatmamakta ısrar edersen gidicez Siri!" Sirius panikle ellerini kaldırdı. "Tamam, tamam anlatıcam! Ama ben çok acıktım, büyük salonda konuşalım." Herkes kafasını sallayınca hep birlikte büyük salona geçtiler.

"Demek seni öptü ha?!" dedi Frank heyecanla. Sirius yanlışlıkla biraz fazla bağırmıştı ve nerdeyse tüm Gryffindor masası olanları duymuştu. Remus, Marlene'in Dorcas, Alice ve Mary ile cezada olmasına sevinmişti.

James yüzünde kocaman bir gülümsemeyle Sirius'a sarıldı.ı8wuptyeı "İşte benim kardeşim be! Kızı kaptın ha?!" Sirius da bu cümleyi duyunca gülümsedi.

Peter yüzünü buruşturdu. "Anlamıyorum, onlarca kızla öpüştün. Bunu bu kadar farklı yapan ne?" Sirius dirseklerini masaya koydu. "Onun "O" olması..." Peter'ın kaşları çatıldı. "Hayır, hala anlamadım. Sonuçta dudak dudaktır abi."

O sırada, Sirius Peter'ın dediğine gülerek içeceğine uzandığı sırada, Büyük Salon'un kapısından içeri iki kişi, bir çift girdi. Oğlan kızın boynuna kolunu atmıştı ve birlikte yürüyorlardı. Kız itinayla Gryffindor masasına bakmaktan kaçınıyordu.

Bu çifti ilk karşıda oturan Frank gördü, ardından merak edip onun baktığı yere bakan Remus ve Peter. Remus James'in kolunu dürttü ve dönünce o da gördü. Sessizlik ve hayret içerisinde birbirilerine baktılar ve en sonda hep beraber Sirius'a.

"Sirius?" dedi Remus oldukça temkinli bir tonla. "Sen olayların anlattığın gibi olduğuna emin misin?" "Evet, neden ki?" diye sordu kayıtsızca. Peter atladı. "Çünkü şu anda Diana ve Raymond Cox girişte öpüşüyorlar!"

Sirius bir hayret dalgasıyla kafasını çevirdi ve evet, işte ordalardı. Daha sabah kendi tattığı dudakları şimdi o iğrenç mahlukat resmen sömürüyordu.

Bir hışımla ayağı kalktı, diğerleri de onu izledi, hızlı adımlarla onlara doğru yol aldı. Tam önlerinde durduğunda dudaklarını ayırma zahmetinde bulundular.

"Efendik Sirius?" diye sordu Diana soğuk bir tonda. Eğer numara yapıyorsa bu işte bayağı başarılı olduğuna kanaat getirdi Sirius.

"Sen ciddi misin?! BU NE DEMEK DIANA?!" Adeta köpürmüştü ve bu hali Diana'nın içini acıtıyordu ama yapmak zorundaydı. O yüzden hiç istifini bozmadı.

"Sevgilimle öpüşüyorum demek Black. Bunun için de senden izin almam gerektiğinin farkında değildim." Sirius sinirle yumruklarını sıktı ve histerik kahkahasını durdurmaya çalıştı. "Dalga geçtiğini söyle. Diana yalvarırım BİR SİKİM SÖYLE!"

Diana yutkundu. Sonra boğazını temizleyip devam etti. "Neden bahsettiğin hakkında bir fikrim yok."

Yürüyüp geçmeye çalışırken Sirius sert bir şekilde kolunu kavradı ve geri çekti. Bunula birlikte Raymond ve diğerleri atağa geçti ama Diana elini kaldırarak onları durdurdu.

Sirius yüzü kasılmıştı ve gözleri yaşlarla doluydu. Diana'nın kolunu kırarcasına sıkıyordu ama Diana hiç ses etmeden onun gözlerine bakıyordu. Yarın bir büyük bir morluk olacağına emindi.

"Neden yapıyorsun bunu? Duygularımla oynamaya ne hakkın var?!" Suratına haykırışıyla Diana gözlerini kapadı. Ardından açtığında bakışları duygulardan yoksundu. "Ben sadece sözümü tuttum Black, farklı anlamlar yükleyen sendin. Sadece bir öpücüktü."

Sirius histerik bir kahkaha eşliğinde Diana'nın kolunu bıraktı. Sonra acı içinde kıvranan buruk bir gülümseyişle ona baktı. "Yazık!"

Sirius bir hışımla salonu terk edeceği sırada dönünce ağlayarak onları izleyen Marlene ve arkasında ona destek çıkan arkadaşlarını gördüler. Diana onu görünce hemen bakışlarını kaçırdı ve yeri incelemeye başladı. Kimsenin suçlamayla dolu bakışlarını kaldıracak hali yoktu.

Sirius dönüp Diana'ya baktı ve tekrardan Marlene'e döndü. Sessizce "Üzgünüm." deyip hızlı adımlarla uzaklaştı.

Marlene üzerine doğru yürümeye başlayınca Diana açıklama yapma ihtiyacı hissetti. "Marls, ben-"

Yüzünde patlayan tokatla kafasını yana eğdi. Bunu hakkettim diye geçirdi içinden. Kafasını kaldırıp pişman gözlerle ona baktı. "Özür dilerim..."

Marlene bağardı. "Sana sormuştum! Aramızda bir şey var deseydin aradan çekilirdim ama sen-" Marlene tekrardan hıçkırmaya başlayınca Dorcas hemen yanına gelip ona sarıldı. Diana bir şey yapması gerektiğini hissediyordu. "Dorcas, ben-" "Git burdan Diana! Yeterince zarar verdin.."

Kendini destekleyen birini görebilmek umuduyla bakışlarını arkadaşlarının yüzlerinde gezdirdi. Hepsi mesafeliydi. Sonunda yenilgiyi kabullenerek kafasını öne eğdi. "Peki..." Ve adımlarını kapıya yöneltti.

Odaya girdiğinde sadece Serena Jones'un orda olduğunu gördü. "Sen.. İyi misin?" Diana yanaklarındaki yaşları silerken kafasını 'İyiyim' anlamında salladı. "Emin misin?" diye tekrarladı kız. "Sadece," diye cevapladı bu sefer. "İnsanları daha büyük acılardan korumaya çalışırken istemeden canlarını yakıyorum sanırım.." Serena yanına oturdu. "Peki, onlar farkındalar mı?" "Neyin?" "Korumaya çalıştığının." Diana kafasını iki yana salladı.

"Onlara fikirlerini sordun mu? Belki senin korumanı istemiyorlardır?" "Belki..." dedi Diana sessizce. Sonra yaşlarını silip kıza döndü. "Teşekkürler, benim gitmem lazım."

Koşar adımlarla astronomi kulesine ulaştı. Her şey burda olmuştu, Sirius'u burda öpmüştü. Ayaklarını kenardan sarkıtarak yere oturduğu sırada arkadan bir ses geldi. "Seni burda bulacağımı tahmin etmiştim."

Remus'un sesiyle Diana arkasını döndü. "Hayatındaki herkesi paramparça eden kızı neden arıyordun ki?" Remus buruk bir tebessüm eşliğinde yanına oturdu. "İsteyerek yapmadığının farkındayım ama saçmalıyorsun D." dedi ciddi bir tonla.

Diana iç çekti. "İsteyerek olmadı Remus, bir anlık boşluğuma gelmişti ve bende öptü-" "Öpücükten bahsetmiyorum." Diana kaşlarını çattı. "Neden bahsediyorsun o zaman?" "Sonrasında yaptıklarından! Sirius'u çıldırtmandan, Marlene'i ağlatmandan..."

Diana kafasını öne eğdi. "En azından artık Sirius benden vazgeçmiştir. Marlene'in de benden çok daha iyi, hakiki dostları var. Bana ihtiyacı yok." Remus güldü. "1000 yaşına gelmişsin ama hala çocuk gibisin. Biraz büyü artık!"

Ayağa kalktı. "Lily'i göndermemi ister misin?" Diana bakışlarını bir noktaya sabitledi. "Hayır, teşekkür ederim." "Peki, sen bilirsin." Ve Remus odayı terk etti.

Diana ablasının hayaletini görünce gülümsedi. "Etrafımızdaki herkesi mahvediyoruz, değil mi?" Ablası ona baktı. "Sanırım öyle." "O halde iyi." Diana dinç bir şekilde ayağa kalkıp yaşlarını sildi. "Yıkım devam etmeli, öyle değil mi?" Ve kuleyi arkasından bırakırken adımlarını hızlandırdı.

🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹🔹

Benden nefret etmeyin lütfen...

Sizce Diana şimdi napıcak?

Ravenclaw'un LanetiWhere stories live. Discover now