3. Babanın Gizemi

3.7K 280 40
                                    

Diana, Albus'un odasına doğru yürüyordu. Tanıdık heykelin önüne vardığında durdu. "Limon şerbeti." Heykel dönerek açıldı ve içine girdi.

Bu odaya girmeyeli uzun zaman oldu, diye düşündü Diana. İlerde kırmızılar içinde bir kuş gördü. Hızlıca o tarafa doğru yöneldi. "Fawkes! Ah seni ne kadar özledim anlatamam." "O da seni çok özledi." Diana bu tanıdık sesle adeta donup kaldı. Yavaşça arkasını dönerken gözleri yaşlarla dolu olsa da suratındaki gülümseme bunun mutluluktan olduğunu belli ediyordu. "Albus!"

Diana hızla Albus'a doğru koştu ve sıkıca sarıldı. Ayrıldıklarında onun beyazlamaya yüz tutmuş uzun sakalını fark etti. "Görmeyeli epey yaşlanmışsın dostum." "Sen de epey gençleşmişsin." Diana gülümsedi. "Çok saçma olmadık mı?" Albus yerine geçerken muzip bir ifade takındı. "Saçma olmak bazen yapabileceğimiz en mantıklı şeydir."

"Eee, yeniden doğuş hikayeni anlatmaycak mısın?" Bu kadar yaşlı birinin gözlerinin içinin böyle büyük bir merakla parlaması kesinlikle normal değildi. "Senin bir tahminin yok mu?" "Elbette ki bir tahminim var." Diana Albus'un karşına oturdu. "Dinliyorum."

"Eğer doğru duyduysam seni çağırırken Reynolds, Diana diye hitap ettiler. Reynolds'ları tanırım. Lakin hiç erkek çocukları olmadığına da eminim." Diana onaylarcasına başını salladı. "Burdan da anlayabileceğin üzere anne tarafım bir Reynolds." Albus merakla kaşlarını çattı. "Hangisi peki, asil ve güçlü Dorothy mi yoksa narin ve iyi kalpli Lucy mi?" "Lucy.." Albus üzüntüyle başını öne eğdi. "Ben de öyle tahmin etmiştim. Üzgünüm, yaklaşık 11 yıl önce hayatını kaybetmişti, değil mi? Yani, aşağı yukarı senin doğumun sıralarında." "Evet." diye yanıtladı onu Diana. "Kız tarafının soyadını alman, annenin zamansız ölümü.. Bunlar beni bir soruya götürüyor: Baban kim Diana?"

Diana dudağını ısırdı. Albus'un bu soruyu hemen sorucak kadar zeki olduğunu biliyordu. "Aslında sorun da orada başlıyor Albus. Babamın bana bu ismi vermesinin sebebi, kulağa güzel gelmesi ya da bana yakıştığını düşünmesi değildi. Bu daha planlı bir olaydı. Hangi ismi koyucağını zaten bilen biriydi." Albus endişeyle kaşlarını kaldırdı. "Diana yoksa.." "Tom.."

Yaşlı büyücünün gözlerinde oldukça karışık bir ifade vardı, öyle ki onu bu kadar uzun süredir tanıyan Diana bile çözememişti. "Albus, iyi misin?" Kafasını salladı. "Sadece düşünüyorum." Bu kez de merak Diana'yı ele geçirmişti. "Neyi?" "Neden yaptığını?"

"Neden yaptığı önemli değil!" diye çıkıştı Diana. "Sonuçta bana ihanet etti. Benim yeniden doğmaktan nefret ettiğimi bile bile o lanet ismi çıkarları için kullandı." Albus elini sinek kovar gibi salladı. "Amacı seni sinirlendirmek değildi. Kim kendine senin kadar güçlü bir rakip yaratır ki?" Diana umursamaz görünmeye çalışsa da başaramadı. "Nedenmiş peki öyleyse?" "Düşüncelerime göre ya sana belli bir konuda ihtiyacı vardı ya da genel olarak varlığına ihtiyacı vardı." Diana gözlerini hayretle belertti. "Sanırım bir önceki hayatımda neler olduğunu unutuyorsun, Albus." "Tıpkı benim gibi Tom'un da hiç unutmadığına emin olabilirsin Diana. Hep pişmanlığını çekti." Ellerini sertçe masaya vurdu. "Burada ben merkezci, sadist bir psikopattan bahsediyoruz Albus. Onun için kendisi hayatta kaldığı sürece diğer yaşamlar ödenebilecek ucuz değerlerdir." Albus ayağa kalktı ve işaret parmağıyla Diana'yı gösterdi. "Sen hariç." Ardından üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldi. "Bu arada seni tekrardan görmek büyük zevkti Diana, fakat şimdi gitmem gerek. En kısa zamanda seni yeniden çağırıcam."

Diana Ravenclaw'un ortak salonuna vardığında birazcık sinirliydi. Hırsla bir masaya oturdu ve kendini yatıştırmak için söylediği şarkıyı mırıldanmaya başladı. Neden yapmiştı ki bunu, Diana düşünmeden edemiyordu. Bir sürenin daha ardından rahatlayamayacağını anladı ve bahçeye çıktı.

Gece vaktiydi ve karanlıktı. Herkes yatmıştı. Aslında burada olması yasaktı ama o küçük bir çocuk olmadığından kurallar onun için biraz esneklik gösteriyordu. Bir çınar ağacının altına oturup kafasını yasladı ve gözlerini kapattı. Her yer aniden soğmuştu ve kararmıştı. Başka bir yerde gibiydi. İki parlayan göz gördüğünde irkildi ve hızla gözlerini açtı. Sabah olmuştu. Ama bu imkansız, diye düşündü Diana. Daha birkaç saniye önce gözlerini kapattığına yemin edebilirdi. Diğerleri uyanmadan önce yatakhanesine varması gerektiğinden yola koyuldu.

Portreye vardığında şifreyi hatırlmaya çalıştı. Fakat bir türlü bulamıyordu. Portredeki kadın göz devirdi. "Hadi ama Diana, seni yüz yıllardır tanıyorum. Gerçekten seni dışarıda bırakacağımı mı düşündün?" Açılan kapıdan içeri girerken minnetle gülümsedi Diana.

Yatağını buldu ve kendini üstüne bıraktı. Ne kadar saf olduğunu düşünmekten alıkoyamıyordu kendini. Ona o kadar güvenmişti ki..

Neyse, dedi zihni. Birazdan hepsi uyanırlar. Yalnızlığının tadını çıkarırken güneş yavaş yavaş daha da belli ediyordu kendini.

Çok özür dilerim. Bir daha hiçbir bölüm bunun kadar gecikmeyecek veya kısa olmayacak. Umarım beğenmişsinizdir.

Ravenclaw'un LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin