GİZLİ

3K 349 447
                                    

Kimi insan otların, kimi insan balıkların çeşidini bilir; ben ayrılıkların. Kimi insan ezbere sayar yıldızların adını; ben hasretlerin...

Nazım Hikmet Ran

''Birisini sevmeyi nasıl bırakırsın? Sen nefret etmesi değil de daha çok tahammül edememesi gibi-'' Cümlesi aniden yarıda kesti çölün fırtınalarının estiği gözlere sahip adam.

''Birisinin senden soğumasını istiyorsan benden tavsiye istemene gerek yok. Birisinin sana karşı hisleri olabileceğine inanmıyorum ki olsa da onu kendinden soğutmayı başarabilirsin.''

Alas hızlıca telefonu kapatmıştı çünkü paçayı kurtarması gereken bir mevzu vardı; uzun bir süredir Savaş'a bilgi sızdırmıştı ve şimdi özgürdü. Kaçıp gitmek ve gözlerine dolandıracak yeni isimler bulmalıydı. Bir yere ait değildi Alas, göçebe yaşamayı severdi. Çalışmaktan hoşnut olmaz ama parasızda hayatın pek fazla anlam getirmediğine inanırdı. Çoğu zaman tatlı sözleri ve yakışıklı suratıyla işini görürdü.

Savaş telefonun kapandığına dair gelen sesle yumruğunu yıktı. Şu anda konuşması gereken egosu değildi. Kısık bir sesle onun için değil, benim için dedi. Soğuk demir kapıya başını yasladı. Yankı'nın sözleri hala kulağındaydı. Ona gitmesini haykırıyordu; içinden bir ses hala Alas gibi ülkeyi terk etmesini söylüyordu. Burada bir işi kalmamıştı: Ahu ona inanmıyor üstelik gebeydi, Özgür bu gidişle kendi belasını bulurdu ve Yankı, en önemlisi, onunla gelmek istemiyordu. Savaş'ın bundan sonra bir planı yoktu. Amaçsız kalmış gibi hissediyordu kendini.

Yapacak bir şey yoktu.

Yankı'yı kurtaracak, Kasap'ı öldürecek sonra Özcanlar hayatına devam edecekti. Savaş'ın burada yeri yoktu. Nerede yerim var? diye düşündü genç adam. Hiçbir yere ait olmamak uzun bir zamandan ilk defa bu kadar ağır geliyordu ona.

Kendisine itiraf etmesi güç bir duygu içindeydi. Kızın yüzü gözlerinin önüne düşüyordu, onu almalıydı. Ona aitti ama değildi. Ne zaman sarılmak istese onu itiyordu. Onu götürmek istiyordu, kız gelmiyordu. Genç adam istediğini almaya odaklı birisiydi ama bu sefer alamıyordu. Uzun zamandan sonra yine ruhu acıyordu. Birine bu kadar yakın ama uzak olmak; daha önce dokunmuşken şimdi dokunamamak...

Kız ölmeli dedi karanlık bir ses. Bunun hayaliyle genç adamın kalbi sıkıştı. Eğer kız ölürse serbest kalırsın dedi aynı ses. Serbest kalacak olan Savaş değil dürtüleriydi ama genç adam henüz bunun farkında değildi. Orman gözlü kızın ölmesini istemiyordu, ona bakmasını, gülümsemesini, pıtı pıtı arkasından yürümesini korktuğunda kendisine sarılmasını istiyordu.

Ve ses yine yükseldi.

Kız bir aile istiyor sense bir katilsin. Kız bebek istiyor sense bebekleri öldürüyorsun.

Hayır, dedi kumlar içinde kalmış adam. Bebekler zaten ölüydü, annelerini öldürüyorlardı. Ben bebek öldürmedim.

Karanlık ses genç adamı dinlemeden üstünlüğünü kurmaya devem ediyordu. Adamsa kızın yanında olmayı diledi. O zaman bu ses hiç konuşamazdı, korkardı ortaya çıkmayı. Adam artık kafasında sesler olmadığı için mutlu olurdu. Bir çift yeşil gözün yaptıkları ne kadar önemliydi ama kız hiç farkında olmadı. 

Hiç göremedi, hep ağladı ve yas tuttu.

Siyah giysiler içindeki adam aslında kadınları mutlu etmeyi biliyordu. Özür dilerim, sen haklıydın, bu elbise sana çok yakışmış gibi sözlerle oynayarak kadınları kendine hayran bırakırdı. Ama orman gözlü kız güzelliğine inanmıyordu, çirkinlik algısı vardı. Oysa ne kadar güzeldi: Güldüğünde parlayan gözleri, baktığınızda gözlerinizi ayıramayacağınız renkteki gözleri, şelale gibi saçları ama artık kısacıklardı ve kızı daha seksi gösteriyorlardı. İnce uzun parmakları, boyuna göre uzun bacakları ve kıvrımları her şeyiyle çok güzeldi.

KAÇAKWhere stories live. Discover now