ÖLÜ ve DİRİ

4.6K 508 237
                                    

Dünyada iki farklı insan var, bilmek isteyenler ve inanmak isteyenler. 

Friedrich Nietzsche

Cama vuran rüzgârın sesi kışın geldiğini haber verecek kadar şiddetli yağan bir yağmur. İnsanlar çantalarıyla kendilerini yağmurdan korumak istiyor ve hızlıca ilerliyorlardı. Geçtikleri yolu merak etmeden, kimseye değer vermeden bencilce ilerliyorlardı.

Çenemi giydiğim boğazlı kazağın içine kadar soktum. Ben boğazlı kazak giymezdim, bunu bana kimin giydirdiğini, bana ne zaman alındığını düşündüm fakat kimin umurunda. Aynaya bakabilecek gücüm yokken ne giydiğimin de bir önemi yoktu. Kendimi pencerenin önünden çekip yatağımın üzerine oturdum. Komodinin üzerinde duran haplarımı suya gerek duymadan yuttum. İlaçların bedenimi etkisiz hale getirmesine ihtiyacım vardı. Görüp hissetmeyecektim. Benim için en sağlıklısın bu olduğuna karar verdiler bana bir kez bile sormadan.

Sırt üstü koyu renkli çarşafların üzerine uzandım. Ellerim ilaçların etkisini göstermesiyle birlikte gevşedi. Tüm vücudum rahatladı, soluk sayım düştü ve göğsümde yanan ateş sönmeye yüz tuttu. Gözlerimi ağır ağır açıp kapattım ve loş odanın tavanına diktim. Yıldızları görmeye ihtiyacım vardı lakin ne vaktiydi nede buna izin vardı. Gri bulutlar gecenin karanlık olacağını saatler öncesinden haber vermişti.

Bize uzak oldukları için rüya sandığımız şeyler varmış. Yıldızlar gibi... Anılar gibi... İnsanlar zamanla anılarını unutur veya kendilerine göre düzenlerlermiş. Kötü anılar artık acı vermeyince unutulup gidermiş. Sanırım hiçbir zaman bu kadar şanslı olamayacağım. Benim yıldızım ailemdi. Onlar gidince geriye kocaman bir boşluk kaldı. Bu boşluğu nefretin ateşiyle doldurup kendimi yaktım.

Herkes güvende olduğumu söylüyor, geçeceğini, üzülmemem gerektiğini ve daha iyi hissedeceğimi...

Ama geçmiyor.

Her toprakta ayrık otu gibiyim, sökülüp atılmam gerekiyor. Oysa tutunmak gibi güçlü bir hevesimde yok. Ben nefes aldıkça toprak benden kaçıyor fakat sonuçta bir evladı olduğum için ölüme terk edemiyor. Bunun yerine farkında olmadan bana daha kötüsünü yaşatıyor; payıma köklerimi dışarıda bırakan taşlı çakıllı toprakları veriyor.

Ölümden beterini sorup dururlar ya cevap yalnız hissetmektir. Doğada böyledir ya sağlıklı olanların nesli devam ettirebilmesi için zayıf olanların ölmesi gerekir. İlaçlar tamamen etkisini gösterince hiçbir şey düşünemez oldum. Bomboş evi doldurmak için salondaki televizyonun sesini açtım. Ve bekledim.

Hiçliği.

Uyudum uyandım, hep onu düşündüm. Yalnızca onu çünkü onunla görülmemiş bir hesabım vardı. Yavaşça doğrulup mutfak dolabına baktım. En zor zamanlarımda beni uyuşturması için sakladıkları ilaç o dolaptaydı. Beni çocuk yerine koyup ilacı en üst rafa koymuşlardı. Gerçi bunu yaptıkları için onlara biraz da hak vermiyor değilim. O hap mucizevîydi. O hap etkiliydi, hayatımın geri kalanında her gün içmem gerekiyordu ama dayım onu bana sadece gerçekten ihtiyacım olduğunda vermekte kararlıydı. İlaç normal reçeteyle bile satılmıyordu ve şimdi yapacağım şeyde muhtemelen ileride başıma iş açacaktı.

Bir sandalye çekip üst rafta ulaştım ve ilaç kutusunu avucumda tuttum. Bu hayatta değer verdiğim bir şeyin kaldığını sanmıyordum ama bu ilaç kutusu her şeyimdi. İçindeki hapı yuttum ve etkisini göstermesini beklerken paltomu ve botlarımı giydim. Kapının önünde dikilip kendime kapıyı açmamı emrediyordum ama cesaret yitikti.

Düşünme Yankı sadece yap!

Kapıyı açıp kendimi dışarı atabildiğimde soğuk yüzümü ısırıyordu. Ellerimi cebime koyup başımı öne eğdim ve taksi aramaya koyuldum. Ana cadde de olmama rağmen bir tane bile taksi yoktu. Neyse ki buralara yakın bir taksi durağı vardı. Taksiye bindiğimde şoförün gideceğimiz yeri bana iki kere sorması gerekti.

KAÇAKWhere stories live. Discover now