ESARET

2.9K 332 351
                                    

En çok kendisine yabancıdır insan.

Marquis De Sade

Aslan'dan...

''Savaş akşam burada olacak,'' dedim.

Gergindim, gerdim olmalıydım. Esaretim bitiyor ve büyük sınav verecektim. Aslında kaybedecek bir şeyim yoktu, kızımı kazanamadıktan sonra bir kez daha kaybetmek ne işe yarardı ki?

''Biliyorum,'' dedi Ertaş. Oturduğu masada birkaç evrak işi yapıyordu. Masası özenle dizilmişti, kalemleri, kağıtları, kaşesi ve son model bilgisayarı ile ne kadar tutucu bir insan olduğu masasından bile anlaşılabilirdi. Sandalyesi ile birlikte masası özel ahşap oymasına sahipti. Oda loştan biraz daha aydınlık ama asla tam aydınlık olmazdı. Eşyaların duvarlar üzerinde bıraktığı gölgeleri görebilirdiniz. Bitki yoktu, bitki yetiştiren kaç erkek vardı? Benim tanıdığım çok az.

Onunla ilk tanıştığımda kendine yaşama sanatçısı derdi. Filmlerden sadece anlamlı olanlarını izlerdi. Televizyondan kaçardı, hiçbir sosyal medya kullanmazdı, telefon ve bilgisayar sadece iş için vardı hayatında. Askerliğimden beri bu kadar disiplinli yaşayan bir insan görmemiştim. Doktorlar böyle değildi, ders çalışmak disiplin gerektirirdi ama bu çok farklı bir mevzuydu.

Sakinleştiriciye ihtiyacım vardı. Tercihen organik, arpa, su, şerbetçi otu ve alkolden oluşan bir doğal sakinleştirici yapabilirdim kendime ama şu an fazladan bir ana bile sahip değildim. Ertaş yazdığı kağıtları kilitli çekmecesine kaldırırken köşede duran silah dikkatimi çekti. İçeri kabul edilirken pek fazla adama rastlamamıştım. Şüphe uyandırıcıydı, mevzu gri saçlarını geriye yatıran Ertaş olunca her konu şüpheli oluyordu.

''Hala karşı tarafta mı savaşacaksın?''

''Kızımın olduğu tarafta,'' dedim.

''On dakika bile direnemezsiniz,'' dedi dalga geçer gibi. Ben bu adamın esareti ve korkusu altında çok uzun süre yaşamıştım ama bugün yolları ayırma vaktiydi. Bugün savaş ve benden muhtemelen hala nefret eden kızım için savaşacaktım. Ertaş bizi sinek gibi öldürebilirdi, üzerimize lavanta yaprakları sereceğini zannetmiyorum. Bu kadar kibarlık ve saygı çerçevesinde ölmeyecektik.

''Bizim gibi insanlar kahraman olamaz,'' dedi gözlerini benimkine dikerken. Bir insanın ölmesi ne kadar zor olabilirdi ki? Kan, kemik ve et vardı. Ama burada Ertaş'ı öldürsem sabah dört parça halinde uyanırdım. Teorikte öldürmesi bu kadar kolay olan bir adam nasıl bu kadar korku salabilirdi?

İsimler korku verebilirdi.

Kasap, yeterince korkunç bir isimdi.

''Kızımın gözünde korkak olarak kalmak istemiyorum,'' dedim bunun için oldukça geç kalmış olsam da.

''Eğer sizi orada görürsem sen izlerken kızının derisini soyarım,'' dedi. Her kelimeyi tane tane, sert ve ağzıyla cinayet işler gibi söylemişti. Taraf değildim ama bir zamanlar Ertaş'a bağlı olduğumu kim inkar edebilirdi ki?

Bu akşam burada olmasam Ertaş'tan bir ömür boyu uzak kalacak değildim. Savaş ilk bana gelmişti, Yankı için de bana gelmişti. Onun ilk seçimi bendim, Lamia ve ben o her ne kadar kabul etmese de ailesiydik.

Aile hakkında ne bilirim ki ben?

Hayal ettiğim kadar uzun bir hayat sürmemiştim ama bu istediğim hayat değildi. Ben artık bir doktor değildim, kaçakçı veya kaçaktım. Bundan sonra kızımın hayatı benden daha önemliydi. Bugün Ertaş'a artık pasif de olsa ona çalışmadığımı söylemeye gelmiştim. Bunu bana ödetmek istediğini biliyordum. Kendine Kasap diyen bir adamın merhamet duygusu olmadığını biliyordum. Bu gece sona yaklaşmıştık ve kaostan beslenip merdiven basamaklarını çıkmak için oldukça yaşlıydım. Bundan sonra özgürlük ve kızım için yaşamak istiyordum.

KAÇAKWhere stories live. Discover now