CANAVARLA ARKADAŞ OL

5.2K 472 331
                                    

Kim bilir... 

Masalınızın kahramanı, başka bir hikayede figüran olmaya gitmiştir belkide.

Nazım Hikmet

Bir kuyuya taş atılıyor, sesini duyabilirim ve korku filmi izliyormuşcasına gerginim. Lap, lap, lap...

Sesi takip etmek istemediğimin farkındayım ama kendimi sesi takip ederken buluyorum. Ağaçların arkasında boyu kuyuya yetişmediği için ayaklarını kaldırmış bir çocuk merakla başını kuyuya uzatmış içinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Güneşte parlayan bu saçlar bana tanıdık geliyordu, yüzüne dönmesiyle birlikte bu küçük yaramazı tanıdım. Savaş. Kuyuda ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama kendi gözlerimle bakmadan olmayacaktı, yüzüme sıcak bir gülümseme yerleştirdim. Savaş'ın beni tanıyıp tanımadığını bilmiyordum bu yüzden ona sevecen bir şekilde yaklaşmalıydım.

Yavaşça kuyuya yaklaştım ve içerisindeki suda kendi yansımamı gördüm. Bu mümkün müydü? Saçlarıma gitti ellerim, uzundu. Saçlarımı kestirdiğime emindim ama uzundu. Kaşlarımı çatmış neler olduğunu anlamaya çalışıyordum ama Savaş'ın sesi beni ürkütmüştü.

''Lala?''

Lala...

Birkaç adım geriye gittim, bunu nereden biliyorsun? Yüzünde hınzır bir gülümseme vardı ama ona kızamıyordum çünkü üst, ön iki dişi yoktu ve sevimli bir yumurcak gibi bana bakıyordu.

''Hiç zamanında yetişemez misin sen?''

Neden bana karşı sitemli olduğunu anlayamamıştım, nereye geç kalmıştım? Kafamda birçok soru varken yorulduğumu hissetmiştim. Neler olup bitiyordu? Elimden tuttuğu gibi beni çekiştirmeye başladı. Onunla yürümeye başladığımda beni nereye götürdüğünü anlamıştım. Caminin arkasında yıkık duvarın oraya gidiyorduk. Bu cami bana tanıdık geliyordu, taşrada oturduğumuz günlerdeki camiydi bu. Savaş'ın burada ne işi vardı?

''Cenazeye geç kalacaksın?''

''Ne cenazesi çocuk?''

Olduğum yere çakılı kalmıştım, kimin cenazesi? Tüylerimin diken diken olduğunu hissetmiştim. Sırtımdan soğuk terler akıyordu. Savaş sorularımla ilgilenmeden yıkık duvarın oraya gitti, peşinden ilerledim. Burada cenaze havası yok gibiydi ve Savaş duvarın önünde oyun oynuyor gibiydi. Yakından bakınca Savaş'ın ölü bir örümceği gömdüğünü gördüm. Cenaze diye bundan bahsediyor olmalıydı. İçimde bir rahatlama oluştu, sadece bir örümcek cenazesi.

''Onu seviyor muydun?''

''Hayır,'' dedi düşünmeden. Yüzünde bir ekşime vardı.

''Ama onu gömüyorsun,'' dedim dizlerimin üstüne çökerek.

''Onu öldürdüm, şimdide gömmem gerek,'' dediğinde kanımın donduğunu hissettim. Onun bu hali beni korkutuyordu.

O kadar korkmuştum ki terden ıpıslak bir şekilde uyanmıştım. Boğazım kupkuruydu ve endişeliydim. Bu rüyaların bitmeyeceğinden ve kabuslarımın baş rolünün yanımda uyumasından endişeliydim. Sessizce yataktan indim ve Savaş'ın dolabından bir kazak kaptım. Mutfakta üstümü değiştirdim ve kendime bir bardak su doldurdum.

Suyu kana kana içtikten sonra uzun bir süre mutfak masasında oturdum ve ağlamamak için kendimi tuttum. Çok geçmeden Savaş mutfağın kapısında dikilmişti. Kabus yüzünden uyandığımdan beri ayaktaydı, biliyordum. Refleksleri çok kuvvetliydi. Muhtemelen geri dönmediğim için kalkıp kendisi kontrol etmek istemişti.

KAÇAKWhere stories live. Discover now