SİL BAŞTAN

4.9K 494 296
                                    

Bazen bir iyilik seni kurşundan daha hızlı ölüme götürür.

Garlito's Way

Etrafa bir gerilim hâkim, gözle görülebilecek kadar gerilim var. Yatağımda uzanıyorken içerideki ölüm sessizliği dikkatimi çekiyordu. Mahmur gözlerle koridora çıktım ama bana doğru gelen kan birikintisiyle ağzımı kapadım. Dayımı bulmak için mutfağa girdiğimde Ahu'nun cansız bedeniyle karşılaştım.

Yemek masasında boğazı kesilmiş ve ellerinden masaya çivilenmişti. Gözleri açıktı ve korkunçtu. Saçlarına kadar kana bulanmıştı. Geri geri adımlarken kan birikintisine bastım. Tiksinerek ayaklarımı temizlemeye çabaladım ama Ahu'nun kanından kurtulamıyordum.

Salona geldiğimde Savaş'ı dayımın başına bir silah dayamış şekilde buldum. Gözlerinde delilik belirtileriyle bana bakıyordu. "Mutfaktaki sürprizimi beğendin mi?"

Konuşmak istedim ama boğuluyormuş gibi hissediyordum. Ellerim sanki beni boğan kişiden kurtulmak istercesine boğazıma dolandı. Dayımı bırakmasını, ne isterse yapacağımı söylemek istiyordum ama ağzımdan tek kelime bile çıkmıyordu.

"Kaçmanın bir bedeli olacaktı, Yalman!"

Ve o ses...

Dayımın yere yıkılışı...

Boğazımdan kopup gelen çığlık...

"Yankı! Uyan!"

Dayımın beni sarmasıyla kendime geldim. Neler olduğunu anlamam her zamanki kadar geç sürmedi. Bir kâbus daha görmüştüm. Zaten aylarca uykularımdan ağlayarak uyandım. Ellerim titredi, gözlerim şişti, kalbim kanadı. Savaş benim ruhumu bir moloz yığını haline getirmişti.

"Tamam, ben buradayım. " Dayım bana sıkıca sarıldı ama bunun bir yardımı olmuyordu. Savaş beni kaçırdığında da yanımdaydı ama beni kurtaramamıştı. Aylarca ruhumun delik deşik edilmesine karşı mücadele etmiştim.

Dayım akşam almam gereken ilaçlarımı bir bardak suyla bana getirdi. Hepsini tek seferde içtim. İlaçların uyku gibi bir yan etkisi vardı lakin göğsüm böyle inip kalkarken bir daha uyuyamayacağım kesindi.

"Özgür, Mehmet arıyor."

Ahu'yu da benim çığlıklarım uyandırmış olmalıydı. Sırtımı yatak başlığına yaslayıp gökyüzüne baktım. Savaş'ında aynı gökyüzüne bakacağı aklıma gelince gözlerimi kaçırdım.

"Şimdi gelmem şart mı? Yarını bekleyemez mi?"

Dayımın işinin en kötü yanı da buydu. Ne zaman işte olması gerektiği belli olmuyordu. Mehmet ile kısa bir süre tartıştı ama kazanan Mehmet oldu.

"Sen merak etme, ben onunla ilgilenirim," dediğini duydum Ahu'nun. Sesi kendine güvenirmiş gibi çıkmıyordu hiç.

Dayım gittikten sonra Ahu'nun adımlarının sesini duydum. Doğruca bana geliyordu. Duygusuzca kapıda dikilen Ahu'ya baktım.

"Terden ıpıslak olmuşsun," dedi ve bir çırpıda başımda dikildi. "Duş almak ister misin?"

Ah, bir duş güzel olurdu. Üzerimdeki çarşafı atıp onun peşinden gittim. Gerginliği hiç umurumda değildi ama elleri titreyip duruyordu. Sonunda küveti hazırlayabilmişti. Savaş'ın ablası olmak Savaş'ın rehinesi olmak kadar kötü olmalıydı.

Beni yalnız bıraktığında üzerimdekilerden kurtulup suya girdim. Suyun her şeyi alıp götürmesini isterdim ama bana yarım yamalak birkaç anı dışında hiçbir şey vermeyince rahatsız olarak duşumu kısa kestim. Bornozumu giydiğimde Ahu'nun kapının dışında olmasıyla irkildim.

KAÇAKWhere stories live. Discover now