BENİM MELEĞİM

3.2K 366 645
                                    

Var olmanın dayanılmaz ağırlığı

Nikola Tesla

Yankı'dan...

Tırnaklarımı yeme alışkanlığına geri dönmüştüm, zaman kavramını yitirdiğim başka bir gecedeydim. Beklemek, bir şeylerin olacağını sezmek yine de beklemek çok zordu. İçimde kötü bir his vardı, uzun zamandan beri kimse beni ziyaret etmiyordu. Unutulacak kadar önemsiz birisi değildim, hep akıllarındaydım.

Bir zaman sonra içimden hiçbir şey yapmak gelmemişti. Yemek yememiştim, kokuyordum ve duştan almaktan bu kadar keyif alırken yıkanmak istemiyordum. Dizlerimi karnıma kadar çekip sallanırken bir takım pişmanlıklar yaşıyordum. Gözyaşlarım kapıya kadar dayanıyordu ama onları tutuyordum ve beklemeye devam ediyordum.

Zihnim kendisiyle çelişiyordu. Kendini rahatlatan yalanlara inanıyordu ama o yalanları gerekli kılan acı gerçekleri de biliyordu. Ve her ikisine de inandığım için zihnim beni cezalandırıyordu.

Sağ kulağım yeniden zonklamaya başladı; bunun anlamı üşüttüm demekti. Ne giydiğimi umursamıyordum, genellikle yatakta uyumuyordum. Bulduğum bir köşede kıvrılıyordum ve beynim düşünmekten kendini kapatarak uykuya dalmış oluyordum.

Bir çok korkunç senaryo üzerinde çalışıp kafamda kursam da en kötüsü ileride hayatımla ilgiliydi. Okulu bitirmiş, iş sahibi olmuş ve her şey yolunda giderken yine bir noktada tıkanıyordum. Gündüzleri çalışıp gece eve gelip televizyon mu izleyecektim? Parayı faturalara ve mutfağa yetiştirmeye çalışıp ay sonunu getirmeye çalışıp yine mutsuz mu olacaktım? Annem ve babamda aynı hayatı yaşamıştı ama onlar mutluydu. Onlar birbirlerine sahiplerdi en önemlisi bana sahiplerdi. İşte o zaman bir çocuğun nasıl da aileyi ayakta tuttuğunu anlamıştım. Bir süre sonra kendin için değil çocuğun için yaşamaya başlıyordun. Ahu bunun en güzel örneğiydi. Her aile bunu çok iyi beceremese  de çoğu anne evlatlarını severdi.

Anne olma fikri işte o anda cazip gelmişti.

Geldiği gibi de geri gitmişti.

Kaynakların tükendiği, insanlığın çok daha kötü bir hal aldığı bu dünyaya nasıl bir çocuk getirmeyi planlayabilirdim ki? Annem ve babam beni koruma işinde başarısız olmuşlardı şimdi ben nasıl koruyacağıma emin olmadığım bir çocuğa sahip olma fikrine kapılırdım? Hem ona uygun bir baba bulma fikri beni dehşete düşüyordu. Flört bile etmeyi unutan ben birisine asla güvenemezdim ve Savaş asla buna izin vermezdi.

Çocukları sevmediğini yeterince açıkça belli etmişti.

Belki bir çocuk evlat edinebilirdim ama bu fikirde bana çok cazip gelmedi.

Olduğum yerden doğrulup pencerenin önüne gittim. Kar yağmaya devam ediyordu, bu şekilde yağmaya devam etse benim boyumu geçeceğine inanıyordum ama kar zemine hiç tutmuyordu. Pencereyi açıp tüm soğuğa göğüs gerdikten sonra kolumu dışarı uzattım. Avucuma bir kar tanesinin düşmesini bekledi. Düştüğü anda vücut ısımla erimeye başladı ve avucumda küçük bir ıslaklık oluşturdu. Pencereyi açalı fazla olmamıştı ama ürpermem arttıkça artıyordu bu yüzden pencereyi kapattım ve kollarımı kendime doladım.

Odanın içinde bir ileri bir geri dolanmaya başladım ta ki araba motorlarının sesini duyana kadar. Günlerdir kimse gelmemişti ve şimdi neler oluyordu? Pencereye yüzümü yasladım ama görünürde bir şey yoktu. Buraya daha önce kimse gelmemiş veya kimse ayrılmamıştı yakın zamanda.

Yeni birisi geliyor olmalıydı.

Savaş değildi, birisin geldiğini ben bile anlayabiliyorken Kasap hemen anlardı. Savaş yayan olarak gelecekti ama bu kimdi? Merakıma yenik düşerek odamdan çıktım, gardiyanlarım odamın başında beklemiyordu ve ışıklar kapalıydı. Koridorun sonundan çok az bir ışık içeriye süzülüyordu. Derin bir nefes aldım, panik atak geçirmek için uygun bir zaman değildi. Adımlarımı merdivene yönlendirdim, asansörde kalma fikrine dayanamadım.

KAÇAKWhere stories live. Discover now