BÜYÜK BALIK

5.2K 588 585
                                    

Bir çocuk doğmuş olduğu anda, bir anne doğmuş olur.

Osho

Özgür'den...

Yeni yıla gireli birkaç saat oluyordu, Çaylak'ın Yankı'yı artık eve getirmesi gerekiyordu. Getirmezse bizzat ben gidip alacaktım ama ona zihnimde biraz zaman verdim. Bulaşıkları yıkıyor ve Yankı'dan aklımı almaya çabalıyordum. Ahu bugün çok yorulduğu için erkenden uyumuştu ve bende geceki yemeğimizin bulaşıklarını sudan geçirip makinaya koymuştum.

Tezgahın başında dikilip kalınca bir yıl önce her şeyin ne kadar farklı olduğunu düşünmeden edemiyordum. Her şey bir telefonla başlamıştı, ablamın kaza yaptığına dair bir telefon almıştım. Sonra Yankı darmadağınık hayatıma girmişti, kendime doğru düzgün bakmazken acısı gözlerinden okunan bu kıza bakmam gerekiyordu. Onu da beceremeyip mahvetmiştim.

Yankı'nın söyledikleri üzerinde günlerdir kafa patlatıyordum. Bir kaza değildi, Kasap onları öldürdü demişti. Çalan zille irkildim, Çaylak Yankı'yı getirmiş olmalıydı. Eski evimden neredeyse daha büyük olan mutfaktan çıktım ve hemen yanındaki kapıya yöneldim. Yankı'yı kesinlikle bulmayı beklemediğim bir halde bulmuştum. Saçları darmadağınıktı, gözleri sanki biraz önce ağlamış gibi kıpkırmızıydı. Ve Çaylak burada yoktu. Ağzımı açıp gürlemek istesem de sesimi yükselttiğim an ince bir dal gibi kırılacak olan Yankı'ya baktım. Sonra boynundaki yüzüğe, ablamın yüzüğüne.

Yankı'ya hiçbir şey sormadım, şu anda anlatacak durumda değildi ama Çaylak'ın kesinlikle vermesi gereken bir hesap vardı. Yankı yavaşça içeri süzüldü, çizmelerini hızlıca çıkartıp üst kata kaçtı. Benden kaçmasına yumruklarımı sıksam da ona sakinleşmesi için vakit verdim. O sırada Çaylak'ı defalarca aradım ama açmadı. Evine gitmek aklıma gelse de nasıl olsa işe gelecekti. Şimdi Yankı'nın güvenini kazanmam gerekiyordu.

Üst kata çıktığımda su kesilmişti, duşunu bitirdiğine emin oldum böylece. Kapısının önünde bir ileri bir geri gittim, bilmek istediğim çok detay vardı ama Yankı'yı hayata bağlayan o ince ipliği kopartmaktan korkuyordum. Lakin yinede zihnimin derinliklerinden gün yüzüne çıkıyordu. O yüzüğü nereden bulmuştu? Bunun basit bir parti olması gerekiyordu. Kendimi sakinleştirmek için birkaç adım yürüdüm ve sonunda kapısını çalma cesaretini buldum.

Bana ses vermedi, buna alışkın olduğum için yavaşça kapının kulpunu çevirdim ve başımı içeri uzattım. Bu oda kesinlikle Yankı'nın odası değilim diye bağırıyordu, onun odası ışıldaklarla dolu olmaydı ve kitaplarla. Benim güzel yeğenim yorganın altına sığınmış ve saçlarındaki havluyu çıkarmamıştı bile. Boşluğa dalıp giden gözleri yavaşça bana döndü.

''Gelebilir miyim?''

Yavaşça başını salladı. Bu da bir gelişme dedim. Ahu'nun dediği gibi bebek adımlarla ilerleyecektik, sonuçta yol kat edecektik. Yavaşça yatağa doğru yürüdüm ve bir dizimi kırarak yanına oturdum. Yankı'nın gözleri suç işlemiş gibi yere bakıyordu. Gözlerindeki sonbaharı geçirebilmek için her şeyimi verirdim. Yalnızlığın ağırlığıyla açık yaralarına kabuk bağlamaya çalışan ruhun sancısını ta buradan görebiliyordum.

''Parti nasıldı?''

''Berbat,'' dedi fısıltıyla karışık bir şekilde. Sonra sessiz kaldı, Yankı'nın sessizliği yorucuydu. Can yakıcıydı, ona yardım edememek ve onun yardım etmeme izin vermemesi kadar canımı yakan bir şey yoktu. Bana daha fazlasını anlatması için onu kenara sıkıştırmak istemiyordum ama Savaş'tan duymaktansa ona sormayı tercih ediyordum.

O ise depresyona girecek gibi duruyordu, her an ağlamaya başlayabilir gibiydi.

Hatıralar yok onun için.

KAÇAKWhere stories live. Discover now