KAN TUTKUSU

5.5K 493 441
                                    

Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün bilgeyim, kendimi değiştiriyorum.

Mevlana

Dayımın henüz hiçbir şeyden haberi yoktu, Savaş'ı Aksaray'da sanıyordu. Hal ve hareketlerimden kendimi ele veriyordum ama çevremdekiler bunu farklı yorumluyordu. Kimse sonbaharda dalda kalan son yaprağı fark etmezdi. Düşüşümün buna benzemesini istemiyorum. Aslında düşmek istemiyorum. Yaşama olan bu kör bağlılığım ve birden ölüp gitme isteğimle ruhum çalkalanıyordu ve bu beni iki kat etkiliyordu.

Deneme sonuçlarım olduğum noktadan daha geriyi gösteriyordu ama Savaş dışarıdayken kimsenin benden derece yapmamı beklediğini düşünmüyorum. Savaş artık dışarıdaysa Kasap'ın kendini göstermesi an meselesiydi. Bir an için hayatımın düzelebileceğine inanmışken şimdi kanımda soğuk sular akıyordu. İçimdeki eski Yankı ve yeni Yankı'nın savaşı vardı.

Eski Yankı bulabildiği ilk deliğe saklanıp kötü günlerin geçmesini istiyordu ama yeni Yankı buna hiddetle karşı çıkıyordu. Yeni Yankı benim sorunlarla baş edebilmem için savunma sistemimin oluşturduğu yeni bir karakter olmalıydı çünkü hayatımın çoğu bölümünü pasif olarak geçiren bir kız olarak şimdi bu kadar vahşileşmiş olmamı açıklayamazdım. Tırnaklarımı kemiriyor, asla odaklanamıyordum ve yemeden içmeden kesiliyordum.

Kendimi sürekli Savaş ile satranç oynarken hayal ediyordum ama ben kimim ki onunla satranç oynayayım, ben daha taş oynatmadan o beni yenerdi. Ama içimde zehirli sarmaşık gibi büyüyen yeni Yankı satranç tahtasına bir tekme savurup kendi oyununu başlatabilecek bir asilikteydi. Yeni Yankı beni korkutsa da kendimi onun eline bırakıyordum. Eski Yankı'nın bana kattığı hiçbir şey yoktu bu yüzden yeni Yankı'ya bir şans verecektim. Lakin biliyorum içimde bir yerde o masum kız ortaya çıkacağı günü bekliyordu. Onu bastırmak için yüksek sesli müzik açıyordum ve kitap okumaya başlıyordum ama her kelime beni Savaş'ın ne planladığına itiyordu.

Evde ise Ahu ve dayımın nikâh hareketlenmeleri vardı. Kimse kelimenin tam anlamıyla mutlu değildi. Savaş varlığıyla herkesi mutsuz ve tedirgin ediyordu. Dayım beni daha sıkı kontrol altına almıştı. Ahu'dan ise gözünü alamıyordu. Hepimizin tek korkusu bebeğe gelecek zarardaydı. İçindeki yeni ben kendini kurtar dese de o bile eski Yankı'ya söz geçiremiyordu. Bazen içimdeki bu savaştan yorulup kendimi sırtüstü yatağa bırakırdım. Hiçbir şey düşünmemek bana iyi gelirdi. Okuldaki arkadaşım Yankı'nın bana attığı mesajlara güler ve bu dünyanın ağır yükü altında ezilmemeye çalışırdım.

Bazense bu yükü taşıyamaz ve acıklı bir filmin karşısında tüm hayatıma ağlardım. Gözlerim şişerdi ve ben bunu saklama gereği duymazdım. Dayımın endişeleri her geçen gün artarken benim devamsızlığım bu senede sınavı kazanmayacağım şeklinde gösteriş yapan tabloları önüme seriyordu. Ahu nikâh elbiseni seçerken bana da bir elbise seçiliyordu. Zevksizce onları izlerken içindeki yabani birilerinin senin için karar vermesinden bıkmadın mı diyordu.

Onun baskısına daha fazla dayanamayarak raflar arasında rastgele bir elbise seçtim. ''Ben bunu istiyorum.''

Çevremdekiler dikkatlice beni süzdü. Ahu başıyla onayladı ve bana buruk bir gülümsemeyle karşılık verdi.

Elbiseye ilk defa alıcı gözüyle baktığımda kışın bu soğuğunda bu elbiseyi nasıl giyeceğimi düşünmeye başladım. Elbisenin sırtı yoktu, göğüs dekoltesinden bahsetmek bile istemiyordum. Bir nikâh için fazla mıydı? Evet. Yeşil elbiseye bakıp artık çok geç dedim. Altına giyeceğim ayakkabıyı seçmekten başka çarem yoktu. Ahu sade, beyaz bir elbise seçmişti. Bu sadelik onun güzelliğini öne çıkarıyordu. Dayıma yeni bir takım elbise almıştık ve gündemimiz olan nikâhı bekliyorduk. Sadece biz değil, tüm Türkiye bunu bekliyorduk.

KAÇAKМесто, где живут истории. Откройте их для себя