KARA DELİK

2.7K 344 404
                                    

Kaderimiz yıldızların değil, bizim ellerimizdedir.

William Shakespeare 

Gözlerimi tembelce açıp kapattım, bir süredir bunu yapıyordum. İlk defa bu kadar büyük bir hastane penceresi görmüştüm, duvarın tam ortasında dikdörtgen şeklindeydi. Aslında çok hoşuma gitmişti çünkü dışarıdaki manzara bir harikaydı. Büyük büyük ağaçların dallarının gökyüzüne uzanmasına ve çam ağaçlarının yeşilliklerine bakmak içimi huzurla dolduruyordu. Nadiren bulutların arkasından çıkan utangaç güneş arada bana gülümsüyordu. Bugün öyle değildi ama bugün yağmur vardı, yağmuru severim aslında. Bereketi temsil etse de yağmurdan sonraki toprak kokusu da çok güzel oluyordu. Pencereyi açıp biraz koklamak isterdim ama ağrılarım için serum takmışlardı. Pencereden içeri gözlerimi aldığım an başka düşünceler bana saldırıyordu ama pencereden dışarı bakmak güvenliydi.

Her şeyin iki gün öncesinde olup bittiğine inanmakta güçlük çekiyordum. Doktorlar yine bana bir sürü teşhis koymuşlardı ama hiçbiri hayal gördüğümle ilgili değildi. Kasap ölmüştü, acısız ve hızlıca. Dayım kendi babasını öldürmüştü, o da kendi kızını öldürmüştü. Düşünmesi ne kadar kolaydı ama kelimeye dökmeye dilim varmıyordu. Kanım donuyordu aklıma geldikçe, ağlıyordum. Artık gözlerim acımaya başlamıştı ama durduramıyordım. Daha neler olduğunu anlayamadan her şey hızlıca bitmişti, Kasap'ın merhamet için yalvardığını duymak istiyordum ama ödül gibi öldürülmüştü. Bunu hazmedemiyordum ama yine de mutluydum. Dayım çok tuhaflaşmıştı son zamanlarda, kendi babasının suçlu olduğunu ben ona ismi verdiğimde biliyordu ama bana bir şey söylememişti. Yine kimse bana gerçekleri söylememişti. Yine de dayımın ne kadar zor günler geçirmeye başladığını gözlerinde, duruşunda görebiliyordum. Kendi ellerinde babasının kanı vardı. Son zamanlarda sürekli çalışıyordu, işi olmadığında bile başkalarının işini yapıyordu. Bu onun düşünmeyi ve akıl sağlını koruma yöntemiydi. Beni ziyarete gelmeyi ihmal etmiyordu ama genelde Ahu oluyordu yanımda.

Bu aralar görmek istediğim tek yüz Ahu'ya ait olabilirdi.

Kopyacı Katil aranıyordu.

Bir ara televizyonu açma gibi bir rehavete kapılmıştım ve televizyonun sevilen ismi olduğumuzu unutmuş olmalıydım. Kendi görür görmez televizyonu kapattım. Ben uyuduğumda bazen Ahu sesini kısıp izliyordu, uyandığımda hemen kapatıyordu.

Midemdeki kelebeklerin kanatları yerine jilet vardı ve karnımda her uçmaya çalıştıklarında beni incitiyorlardı. Başta hiç olmamış gibi davransam her şey daha iyi olur gibi hissediyorum. Ama hayır. Olmuştu, ben kendimi ne kadar hasta hissetsem de, bilincim o anda açılıp kapansa da her şey gerçekti. Bunu hazmetmek yıllarımı alabilirdi. Psikiyatristimi, psikoloğumu her ne ise onu geri istiyorum. Aynı zamanda bir cam hassasiyetinde ilgi görmek istiyordum. Bunlar kaldırılamayacak kadar ağır yüklerdi.

Aklıma takılan çok şey vardı, dayım yakalanmadan nasıl içeriye kadar sızabilmişti? Kasap'ın onu gözden çıkardığını biliyordum. Görüldüğü anda öldürün emri verilmişti ama dayım çoktan oradaydı. Arabayla geleceğini düşünmüştü, beklide hala babası olarak kendine güvendiğini sanmıştı ama dayım zaten içerideydi. Uygun bir an bekliyordu, herkesi görebiliyordu. Sonunda o zor kararı verip babasını öldürmüştü. Umarım çok acı çekip cehennemin en sıcak yerinde yanıyordur.

Savaş nasıl yakalanmıştı? Bunu onunla konuşma fırsatım olmamıştı, ona çok kızgın olduğumu hatırlıyorum ama şu anda pek fazla duygu hissedemiyordum. Sanırım bana sakinleştirici ve daha rahat uyumam için birkaç daha ilaç veriyorlardı. Hala nefes alırken canım yanıyordu, kollarımı kıpırdatacak gücü yeni kendimde bulmuştum. Dayım Savaş'ı öldürmemişti, bu iyiliği neden ona yaptı bilmiyorum. Hayatta Kasap'tan sonra beklide ilk sırada Savaş'ı öldürmek istediğini düşünüyordum. Beklide artık babası gibi olmak istemiyordu. Yine de Savaş'ın eli kolu bağlıyken ona sıkmaması onur meselesi değildi ve yakında beni bulacağını hissedebiliyordum.

KAÇAKTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang