ZİNCİRSİZ

5.7K 537 584
                                    

Kitaplar soğuk ama güvenilir dostlardır.

Victor Hugo 

Yankı'dan...

''Sana kek getirdim,'' diyerek elimdeki içi görünmeyen saklama kabını adaşıma uzattım.

Hevesle eline aldığı saklama kabına baktı ama içinin boş olduğunu görünce hayal kırıklığına uğradı. Bense bu soğukta kapıda dikilmemizi anlamaya çabalıyordum.

''Bu arada birkaç parça yemiş olabilirim.''

''Boş bu.'' Saklama kabının kapağını geri kapattı hüzünle.

''Tamam hepsini yedim,'' itiraf ederek.

''İnsan hiç arkadaşını düşünmez mi?'' Yankı söylene söylene mutfağa giderken bende davet beklemeden içeri girdim. Dışarıda hala beni gözleyen polisler vardı, gerçi beni takip edeceklerine buraya kadar getirmelerini sağlamıştım. Maden aynı yolu gidiyorduk beni izleyeceklerine bıraksınlar dedim. Tabii bu numara her zaman yemezdi ama şimdilik idare ediyordu.

Yankı hala mutfakta oyalanırken bende salonda oturdum ve aile fotoğraflarına bakmaya devam ettim. Bizim hiç fotoğrafımız yoktu, gerçi hepsi yanmıştı ama evimizi ev yapan o minik çerçevelerin içini doldurmak lazımdı. Ahu ile konuşmak beni her ne kadar tedirgin etse de onunla yemek yapmayı seviyordum. Konuşmadığı sürece iyi anlaşıyorduk.

Ve artık çok şey biliyordu. Omuzlarımdan bir yük kalkmış gibi hissetsem de bazen ona anlattıklarım için pişmanlık duyuyordum. Lakin daha kötüsünü dillendiremiyordum bile ama ona güvenmeye başlamıştım. Bugün bebeğin cinsiyetini öğrenmeye gideceklerdi ve bende biraz sosyalleşmek için tek arkadaşım olan Yankı'nın yanına gelmiştim. Mutfaktan çıkıp benim yanıma gelmek üzere olan Yankı'ya bakmadan hızla konuştum.

''Kapa çeneni.''

''Daha ağzımı açmadım ki!''

''Açmak üzereydin,'' dedim gözlerimi kısarak ona baktım.

''Evet, çünkü canım sarma çekiyor.''

Yankı ile adımız dışında benzeyen diğer özelliğimiz de artmaya başlayan iştahımızdı. Ahu'ya eteğimdeki tüm taşları döktükten sonra kaybettiğim kiloları alıyormuşçasına yemek yiyordum.

''Sarmayı boş ver çiğ köfte,'' dedim sulanan ağzımı kapattım.

''Ah, çiğ köfte.'' Yankı ev telefonunu eline aldı ve en iyi arkadaşların anlaştığı bir şekilde kaşlarını kaldırdı. Bende arama emrini verdim başımı sallayarak. Yankı siparişi verdikten sonra ona olan tuhaf bakışlarımı sorguladı.

''Ne?''

''Çiğ köftecinin numarasını ezbere mi biliyorsun?''

''Ah, evet.'' Gülümseyerek. ''Aynı zamanda lahmacun, tantuni ve dönercilerinkini de ezbere biliyorum.''

''Ezberleyecek daha iyi bir şey bulamadın mı?'' Onunla kavga ederek anlaşmaya bayılıyordum.

''Ezberlenecek en önemli telefon numaralarını biliyorum işte,'' dediğinde elimle ağzımı kapatarak güldüm ve gözleri nazar boncuklu bilekliğime takıldı ve bal rengi gözlerine bir ciddiyet geldi.

''Sana bir kurşun döktürmeliyiz,'' dediğinde konunun unutmak istediğim günlere geldiğini fark ettim. Bu konu hakkında konuşmak istemediğimi belirtecektim ki kapının çalınmasıyla irkildim ve Yankı ayaklandı.

''Acele olsun dedim ama bu ne hız!''

Yankı çiğ köftelerimizi alırken bende biraz nefes almak için pencerenin kenarına gittim. Kuş cıvıltıları bu şehirde duyulmuyordu. Martı çığlıkları artık soğuk sokaklarda gezmiyordu. Çocukların gözleri bile ışıl ışıl parlamıyordu. Işık demişken bir parıltı görmemle pencere kenarından hızla kaçtım. Paranoyaklaşmıştım iyice ama izleniyor gibi hissediyordum.

KAÇAKWhere stories live. Discover now