ÖLÜM DALGALARI

3.4K 326 414
                                    

Acı ve gözyaşlarıyla dolu bu mekan ötesinde sadece gölgelerin dehşeti hüküm sürer.

William Ernest Henley

Özgür'den...

Zaman hızla geçiyordu şimdiden şubat gelmişti. Yankı hastaneden çıkmış ve geçici olarak kaldığımız bu minik bahçeli evde bizle yaşıyordu. Aslında daha önce yurtdışına çıkacaktık ama kararımı bu ayın ortalarına çekmiştim çünkü yapmam gereken işler bitmemişti. Yapmam gereken çok şey vardı.

Ellerimdeki kana bakıyordum arada, bu nasıl mümkün olabilir? Bu benim nasıl başıma gelebilir? Hep kendi başımıza asla gelmez diyorduk, başkalarının kabusu olan şey asla bizi bulmaz gibi geliyordu ama işte oradaydı, bunca zamandır gözümün önündeydi. En iyi saklanma yolu da bu değil miydi? Gözümüzün önündeki asla fark etmeyiz ve uzaklarda ararız.

Hızlı bir karar, isabetli bir kurşun ve derin bir sessizlik.

Hayatımdaki sesler bir anda çekilmiş gibiydi, renklerde öyle. Böyle tat alamaz olmuştum ne için yaşadığımı bilmeyen bir buhran içindeydim. Benden birisini almışlardı ve her şeylerini almak için çok geç kalmıştım.

Mezarlığın önünde durdum.

Bana neden bahsetmedin Defne?

Sana yardım edebilirdim.

Gerçekten birilerine hesap sormam gerekiyordu, kendime bu kadar aptal olmayı yakıştıramıyordum. Defne o mezardan çıkıp gelebilse ona ilk sormak istediğim beni neden aramadığı olacaktı. İnsanlar başı sıkıştığında kardeşlerini ararlardı. Bana neden söylemedin? Benim incineceğimden korkmuş olduğu aklıma geliyordu ama gerçek cevabı asla öğrenemeyecektim çünkü bir mezarda yatıyor ve çürüyordu. Bense ona yaptırdığımız mezarın kenarında oturuyor ve toprağına dokunmaya korkuyordum.

''Gerekeni yaptım,'' dedim kısaca.

Kasap bir daha Yankı'nın canını sıkamayacaktı.

Bir daha asla kimsenin canını sıkamayacaktı.

''Kızının huzura kavuşması için son bir şey kaldı, şimdi sıra onda.''

Acaba beni duyabiliyor muydu?

Gözlerimde biriken yaşları sildim ve derin bir nefes alarak burnumu sildim. Düşmenin vakti değil Özgür daha çok işin var. Aklımı sürekli dolu tutarak zihin sağlığımı koruyordum. Bir şeyler düşünmek insanı ne kadar da hasta hale getirebiliyordu. Yankı'ya yakın hiç bu kadar hissedemezdim. O yakın zamanda travma geçirmiş ve unutmayı tercih etmişti.

Olaylar karşısında birçok tepki görebilirdik; pasif, agresif, ikisinin karışımı bir çok tablo ortaya çıkabilirdi işte Yankı tüm çığlıklarına rağmen en zor olanı yapıp konuyu unutmayı seçmişti. Kabullenmeden halının altına süpürmesi hoşuma gitmiyordu ama üzerinden biraz zaman geçince yüreği ferahlayınca onunla bu konuları konuşup isterse profesyonel destek almasını sağlayacaktım. Başta yapmam gerektiğini biliyorum ama hala annesini ziyaret etmemişken onu nasıl buna zorlayabilirdim ki?

Mezarlıktan zihnim kat kat daha karışık çıktım ve arabama atlayıp Yankı'nın ev sevdiği pizzayı almaya gittim. Pizza eşliğinde benimle satranç oynamayı seviyordu. Büyük bir ilerleme kaydetmemişti ama rakibinin işinin bu olduğunu unutmamak gerekirdi. Yankı en çok bana sarılmayı seviyordu ama bu hayattaki son akrabası olduğum için değildi; annesinin kokusunu üzerimde hala alabildiği içindi. Bunu bilmek beni mahvetse de sigara, alkol ve parfümden uzak duruyordum onun için.

Eve geldiğimde Ahu bize içecek doldururken Yankı Marslı diye yakın zamanda çıkan bir filmi izlemek için beğendiğini gördüm. Ahu'yu sol Yankı'yı sağ tarafıma aldım ve bu durağan filmi izlemeye başladık. Pizzalar anında biterken Yankı'yı uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar keyif alırken görmek beni mutlu ediyordu. Çoğu zaman mutfakta yeni tarifler deniyor ya da arkadaşı Yankı'yı eve davet etmesi için ısrarcı oluyorduk.

KAÇAKTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon