KARANLIK GÖLGELER

5K 478 322
                                    

Hasımlığı oluşturan yalnızca kan bağları değil, aynı zamanda yürek ve akıl bağlarıdır.
Montesquıeu

Yankı'dan...

Ellerimin titremesinin geçmesini beklerken yatağımdan doğruldum ve nefes alışverişimi kontrol ettim. Kötü rüyalar hiçbir zaman peşimi bırakmayacak gibiydi. En azından çığlık atarak uyanmadığıma dair kendime bir telkin verdim. Hemşirelerin odama koşuşmasını istemiyordum.

Titremesi geçmeyen sağ elime baktım. Bileğimde bana oldukça büyük gelen adım yazan bir bileklik vardı. Bileğimden ne kadar söküp atsam da ertesi gün yeniden takmakta geç kalmıyorlardı.

Gözlerim biraz ışık bulabilmek için pencereye gitti ama sokak lambaları çoktan sönmüştü ve odamda her zaman olan loş ışığı kaybetmiştim. Bu benim için yeni bir karanlık sayılırdı. Gözlerim karanlığa alışınca karşımda duran ama hiç açmadığım televizyona baktım. Hemen altında yemek yemem için olan masa vardı. Giysi dolabım solumda ve yatağımın iki yanında da etajer vardı. Pencerenin önünde refakatçim için bir koltuk vardı ama bana refakat etmelerini istememiştim.

Başta annem ve babamın bana bakması için neden dayıma vasiyet verdiklerine anlam veremesem de şimdi bu lüks, tek kişilik hastane odasında mutluydum. Devlet hastanelerinde oldukça vakit geçiren bir hasta olarak kendime ait bir tuvalet banyonun olması bir sevinç kaynağı olması gerekirken sadece omuz silkmiştim.

İlaçlar beni hissiz hale getiriyordu. Görüyordum ama hissedemiyordum. Tabii olur olmadık yerlerde Savaş'ı gördüğümü sandığım anların dışında. Mesela az önce karanlığa alışan gözlerim ağacın gölgesini Savaş'a benzetmişti. İrkilmiştim ama onun hapiste olduğunu kendime hatırlatarak derin nefesler aldım.

Etrafta gördüğüm her şey bana Savaş'ı hatırlatıyordu. Bu yetmezken gözlerim kapalıyken bile rüyamda onu görüyordum. Sanki beni hiç terk etmemiş gibiydi. Rüyamda ona sarılıyordum, gözlerim dolu dolu oldu. Kalp atışlarım artıyordu.

Birinin bana sarılıp her şeyin geçeceğini söylemesine ihtiyacım vardı ama herkes atlatmışım gibi davranıyordu. Atlatamamıştım. Hala o günleri geri sarıp yaşıyordum. İnsanlara güvenimi kaybetmiştim. Bilin ki bir gün hepinizi terk edeceğim...

Doktorum ve psikologum koca yazı hastanede geçirmemi uygun bulmuştu. Doktorum tam bir geveze ve evhamlıydı. Nasıl hayatta kaldığıma şaşıyordu. Tüm yaz boyunca beni şişmanlatmaya ve bacağım için estetik ameliyat isteyip istediğimi sorup durmuştu. İstememiştim, bacağımdaki kapan yarası bana hayatta olanın, özgür olanın kazananın ben olduğumu hatırlatıyordu.

Boynum ve sırtımdaki izler kapanmıştı. Vitamin destekleri iyileşmemi hızlandırmıştı ama uzun süre tedaviye cevap vermemişti. Tüm bunların içinde bizi en çok korkutan bacaklarımda birdenbire çıkan morluklardı. Kalp cerrahisine görünmüştüm. Yine kalbimle ilgili bir sorun vardı ama bunu takip edecek gücüm kalmamıştı. Ne olursa olsun demiş ve beni tekerlekli sandalyeye oradan buraya sürüklemelerine izin vermiş verdikleri ilaçları sorunsuz almaya başlamıştım.

Direncimi yitirdiğim günden beride konuşmuyordum. Bu da psikologumun canını sıkıyordu. Benden öğrenemediği her şeyi hemşirelerimden öğreniyordu ve birtakım boş beleş teşhisleri vardı. İlki Travma Sonrası Stres Bozukluğuydu. Korku, dehşet ve çaresizlik hissi, yaralanma ve ölüm tehdidim vardı. Uykusuzluk, kâbuslar, Savaş'ı sık sık hatırlamam, eski günlerin tekrarlanacağı için sürekli diken üstünde olma, kolay irkilme, gelecek ile ilgili plan yapamama, yabancılaşma, olayları hatırlatan durumlarda huzursuz olma ve bu durumlardan kaçınma. Tamamen bendim yani. Bazılarında bir hafta içinde geçeceği söylenirken ben ikinci gruba dâhil olmuştum. Uzun süreli olan gruba.

KAÇAKWo Geschichten leben. Entdecke jetzt