KALBİNİ DİNLE

4.9K 486 306
                                    

Sarılmak için, önce yürek gerekir. Kollar sonraki iş.

Özdemir Asaf

Defne'den...

Ben böyle bir kadın değildim. Omzumun üstünden babasıyla birlikte uyuyan kızıma baktım. Ne kadar savunmasız ve bana muhtaç duruyordu. Her anımı onun için endişelenerek dolduruyordum. Her an tetikte duruyordum. Bir sonraki adımın ne olduğunu iyice hesaplamam gerekiyordu. Pimpirikli olmalıydım yoksa ailemi ayakta tutamazdım. Eski günleri özlemiyor değildim; yarın için endişelenmemek nasıl bir duyguydu?

Bu sorunun cevabını unutmaya başladım.

Canımı acıtsınlar, vursunlar, ruhumu alsınlar, öldürsünler ama Yankı'ya dokunmasınlar. Anne olmanın üstüne kurduğum hayallerle anne olduğumda hissettiklerim aynı değildi. Çocuğuma bu kadar kırık olabileceğimi kimse bana söylememişti. Bir an gözümün önünden ayrılsa dünya başıma yıkılacak gibiydi. Önemli olan ben değildim, tok olması gereken ben değildim. Öncelik artık bende değildi.

Sebepsizce ilk çocuğumun erkek olacağı gibi bir his vardı içimde. Erkek olmasını istediğimden değil ama öyle hissediyordum. Bu aslında nasıl öleceğinize dair bir his oluşması gibi, mesela ben hep bir kazada öleceğime inanmışımdır. Tabii hislerim o kadar doğru olmadığı Yankı'nın doğumuyla netlik kazanmıştı.

Ne kadar çok babasına benziyordu, uyurken ellerini hep yastığının üstünde tutardı. Babası gibi... Saftı, yaramazdı, çok zeki değildi ama güzel bir kadın olacağı şimdiden belliydi. Kocaman bir kalbi vardı, İbrahim gibi. Bana benzeyen bir özelliği var mıydı? İnatlaşması dışında aklıma bir şey gelmiyordu.

Zaten bana benzemesini istemiyordum. 

Derin bir iç çekerek mutfağın yolunu tuttum. Oldukça sessiz olmaya çalışıyordum, İbrahim işte çok yoruluyordu. Birde onu uykusuz bırakmak istemiyordum.

Ellerimi nereye koyacağımı bilemezken su kaynatmaya başladım. Sakinleştirici bir çay yapsam iyi olacaktı. Belkide perdelerin arasından sürekli dışarıyı izlemeyi kessem normalleşme adımları atabilirdim ama izlenmediğimize emin olmam gerekiyordu.

Çayımı hazırlayıp oturduğumda ne kadar uzun süre ayakta kaldığımı düşündüm çünkü ayaklarımın oturmanın verdiği rahatlıkla bir daha yürümeme izin vermeyecek gibiydi. Yankı'nın peşinde koşuyor, ev işlerini hallediyor ve ek iş yapıyordum. Taşınmak zahmetli ve pahallıydı. Kendimi olduğumdan daha yaşlı hissediyordum.

Ama hepsi az önce bıraktığım tabloyu görmeye değerdi.

Birkaç yudum almıştım ki çayımdan İbrahim saçlarını karıştırarak uykulu gözlerle bana baktı. Yanıma bir sandalye çekti ve pencereden dışarıya baktı. Ona yaslandım, onun yanında olmak güvende hissettiriyordu. Elini tutabilmek, nefes aldığını hissetmek kadar güzel bir şey yoktu.

''Kendini çok yoruyorsun,'' dedi kollarıyla beni sararken.

''Ben iyiyim,'' diyerek itiraz ettim.

''Uyumuyorsun.''

''Birazdan yanınıza gelecektim.''

''Defne,'' dedi uyaran bir ses tonuyla. Azar yiyen bir çocuk gibi bakışlarımı indirdim. Ellerimi tuttu. ''Kendinle hiç ilgilenmiyorsun. Sürekli gözlerin bir tehlike arıyor. Doğru düzgün uyumuyorsun bile.''

''Birimizin etrafı kolaçan etmesi gerek.''

''Ben yaparım.''

''Her şeyi sen yapamazsın,'' diyerek itiraz ettim. ''Senin üstüne o kadar çok yük var ki. Birazını da ben almalıyım.''

KAÇAKWhere stories live. Discover now