TUZ ÇİÇEKLERİ

5.7K 365 833
                                    

 ''Her şeyden biraz kalır

Kavanozda biraz kahve

Kutuda biraz ekmek

İnsanda biraz acı...''

Turgut uyar

Savaş'tan...

Elimdeki telefondan tarihi teyit ettim on iki şubat, zaman hızlı geçiyordu. Daha dün gibiydi Yankı'ya verdiğim sözü tutamayıp Özgür'ün bir kere daha Yankı'yı alıp gidişini izlediğim gün. Yüzü gözü yara bere içindeydi, nefes aldığında canı yandığı için kesik kesik soluyordu. Kasap'ın ona bunları yaparken orada olamamak, yaptığı her şeyi birebir ona ödetememek kanıma öyle bir dokunuyordu ki yumruk yaptığımda hafif uzamış tırnaklarım etimde yarım ay şeklinde izler bırakıyordu.

Kapının çarpmasıyla kulaklarımı diktim ve yürüyüş şeklinden Aslan'ın geldiğini anladım. Lamia'nın hava alanında yakalanması son günlerde oldukça canını sıkıyordu. Benimde canımı sıkıyordu ama Aslan'ın onu kurtarmak için bir yol bulabileceğini bildiğimden ilk önceliğim Yankı olmuştu. Aslan'ın adımlarını dinlemeyi bırakıp dışarıyı izlemeyi sürdürdüm. Düşünürken manzaraya bakmak kadar fikirleri sakinleştiren başka bir aktivite bilmiyorum. Bir sigara daha yaktım, Aslan üzerindekileri çıkarıp kendini koltuğa attı. Eski koltuğun yaylarından küçük bir çığlık duyuldu.

''Kabul etti mi?''

''Bir şey demedi,'' dediğinde sigara dumanını içime çektim. Onu benimle kaçması için davet etmiştim. Bizzat gidip göremezdim çünkü yakalanma ihtimalim çok yüksekti ama bunun dışında onun yüzüne bakmaya utanıyordum. Kasap'ı öldürüp önüne atamamıştım. Yankı'nın canını yaktığı kadar onun canını yakamamıştım. Kızın kışkırtmalarına uyup gitmeyecektim, duygular mantığımın önüne geçmemeliydi.

''Sen nasılsın? Seni muayene etmeme izin vermiyorsun.''

Hiçbir sorunum yoktu, bundan daha kötülerini de görmüştüm. Toparlanmam bir hafta kadar sürmüştü ama Yankı hastaneye götürülmüştü. Lamia onu görmeye gitmişti ve bana hiç iyi bir tabloyla dönmemişti. Yatakta zar zor hareket ettiğini anlatmıştı, bunları hatırladığımda öfkemi bir yerden çıkarmak istiyordum. Antrenman yapmak başta iyi gelmişti ama şu an da gözlerimi karartıp tam karşımızda en sevdiğim ağacın kesilmesini izlerken yaptığım gibi boş boş bakıyordum.

''Yankı nasıl?''

Sorusunu es geçmeme bozulmuştu ama pek fazla önemsemedi. Sesinde doktorumsu bir ton bekledim ama konuşma diliyle anlatmaya başladı. ''Çok iyi, toplamış kendini. Neredeyse iz bile kalmamış,'' dedi ayağa kalkarak. Tellerden gelen çığlıklar devam etti. Fazla uzaklaşmadan bir şey hatırlayıp konuşmaya başladı. 

''Bu arada Yankı'ya zarar veren Kasap değilmiş. Kopyacı katilden kaçarken merdivenlerden yuvarlanmış ve sonunda kafasını çarpmış,'' dediğinde hiçbir ses çıkarmadım. Kopyacı katil artık ölmeyi hak etmekten çok arzulamak boyutuna geçmişti. Ah, Yalman her zaman ki gibi çok dikkatsizsin. Merdivenlerden yuvarlanıp kafanı çarpmak tam sana göre bir hareket. Bu gece onu öldürmeye karar verdim. Yarın değil, bu gece işi bitecekti.

''Taşkınlık yapma,'' diye beni uyaran Aslan'a gülmek istedim ama o sıra sigaramı söndürmekle meşguldüm.

''Taşkınlık değil bu Yankı ile benim aramda ne varsa yok edeceğim,'' dedim gözlerimi kısarak koca ağacın kadrajımdan düşerek ölmesini izledim.

''Özgür'e mi saldıracaksın? Onu da mı öldüreceksin? Kendini savunacaktır.''

Yerimden kalkarak Aslan'a baktım. Çok yorgun ve çökmüş görünüyordu. Süreçte beklide aramızda en olumsuz etkilenen o olmuştu. Yaşlıydı, bu işler için çok yaşlı. ''Eğer Özgür'ü öldürmeye çalışırsam Özgür ölür.''

KAÇAKWhere stories live. Discover now