sahil

2.3K 142 38
                                    

Lokantaya girip, masaya geçtiğimizde, çekinerek de olsa, Olcay müdürün yüzüne bakmaya başladım.
O kadar mahçup hissediyordum ki kendimi, ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Kafanı kaldır. Karşımda, öyle ezik gibi oturma, hiç sevmem ezik insan"

E ben şimdi ne bok yiyecektim. Zaten yedirdikçe yedirdi bütün lafları. Kafamı yukarı kaldırıp, hayal kırıklığı ile yüzüne bakmadan, masadan kalktım.

"İnsanların, ne yaşadığını bilmeden lütfen bir daha ezik kelimesini kullanmayın"

Anlık yüzüne bakıp, bakışlarımı çektim. O ise, çatık kaşlarıyla yüzüme bakıp, tam konuşacaktı ki, konuşmasına fırsat vermeden, arkamı dönüp, hızlıca kapıya doğru yürüdüm.

Garson ise, Olcay'ın söylediği menüleri getiriyordu. Sinirle kafamı çevirip, merdivenlerden aşağı indim.
Bu boktan hayatı eğlenceliymiş gibi yaşayan yada dünya sadece bizim etrafımızda dönüyor diyen insanlardan oldum olası, hep nefret etmiştim. Olcay müdür ise, bu saydıklarımın hepsini karşılıyordu.

Dışarı çıktığım gibi, elimi cebime koyup, karanlıkta yürümeye başladım. Bu saate, beni, evime götürecek arabada yoktu.
Nedense, o kelime ilk defa bu kadar zoruma gitmişti.

Hatta o kadar zoruma gitmişti ki, iyi kötü hiç birşey düşünemiyordum.
Sadece gözümden yaş geldi.
Her ne kadar ağlamamak için dirensemde, yüzüm kasılıp, hıçkırmaya başladım. Ama aklım bomboştu. Neye ağlıyordum, onu da bilmiyordum.

Bildiğim tek bir şey vardı o da, Ezik olmayı ben seçmemiştim.
Evet boynum hep büküktü, bu gerçeği reddetmiyordum ama bunlar benim seçimim değildi ki.
Ben de isterdim o lanet kaza olmasın, bende ailemle beraber büyüyeyim. Yeri gelince de şımarmayı.

Ama yok.
Hiçbirini ben istememiştim. Elimde olmayan birşey için, bana ezik demeleri, hayatım boyunca, boynumda bir urgan gibi dolanıyordu.

Arkamdan ayak sesleri gelince, daha da hızlı yürümeye başladım. Kimseye görünmeden sadece evime gitmek istiyordum.
Olcay ise, bana yetişip, kolumu tuttuğu gibi sinirle;

"Nereye gidiyorsun ?" diye konuşunca, üzgün sesimle

"Bırakın kolumu lütfen, sadece evime gitmek istiyorum"

Karanlık olduğu için, bir tek üzgün çıkan sesimi duyabiliyordu.
Derin bir nefes alıp, kolumu sertçe tuttu ve ışığın olduğu tarafa götürdü.
Ardından, bana eğilip, şaşırmış bir ifadeyle;

"Ağlıyor musun sen ?"

Sesimi çıkarmadan, titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp, başımı yere indirdim ve sessizce ağlamaya başladım.
Artık bu yükün altından kalkamıyordum. Herşey çok ağır geliyordu.
Birkaç saniye öyle bekleyip, öfkeyle başımı kaldırdım ve;

"BEN EZİK BİRİYİM TAMAM MI, SİZ GİDİN YEMEĞİNİZİ YİYİN TEK BAŞINIZA, BEN UTANDIRIRIM SİZİ"

Deyip, kolumu çektim ve arkama bakmadan, hızlıca koşmaya başladım. Bana yetişmesin diye resmen depar atıyordum. En son dayanamayıp, bir yere çöküp oturdum.
Daha yeni hastaneden çıkmıştım ve bu kadar koşmak bünyeme hiç iyi gelmemişti.

Gözüm yine kararmaya başlayınca, kendimi biraz olsun dizginlemeye çalıştım. Bedenim, ikinci bir bayılmayı daha kaldıramazdı. Zaten hastalığa karşı çok hassas bir bünyem vardı.
Araba sesi gelince, kafamı kaldırdım. Tam ayağa kalkıp, gidiyordum ki

Olcay müdür, arabanın frenine sertçe basıp, el frenini çektiği gibi, arabadan indi ve kızgın bir sesle;

"Nereye gidiyorsun lan sen"

ReSeP-SiYoNiST | BXBWhere stories live. Discover now